Yoksulluk toplumun hemen her kesiminde kendisini hissettirmeye başladı. O kadar ki artık gizlenemez bir hal aldı. İşsizlik rakamları rekabet etmeye çalıştığımız ülkelerin çok gerisinde kaldı. İşsizlik %10 olarak belirlenirken, genç işsiz sayısı ise %28 civarındadır. Yani gençler arasında işsizlik oldukça ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Konu ile ilgili olarak ciddi bir yatırımın yapılmaması sorunun ileriki yıllarda da artarak devam edeceği ve bu sarmalın ülke için içinden çıkılmaz sorunlara neden olabileceği açıktır.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun yapmış olduğu çalışmaya göre Türkiye'de açlık sınırının günlük kişi başı 4.47 TL, yoksulluk sınırının ise günlük 9.54 TL olduğu belirlenmiştir.  Bazı araştırma kuruluşlarının yaptıkları araştırmalarda ise bu rakamın çok üzerinde açıklamaları olmuştur. TÜİK’e göre Türkiye'de açlık sınırı altında yaşayanların nüfusa göre oranı yüzde 0.06 ve yoksulluk sınırı altında yaşayanların sayısı ise yüzde 2.06 olarak belirlenmiştir. Bu araştırma sonuçlarına göre günlük 4.47 TL, ayda da 134 TL para bulanlar, açlık sınırının üstünde hayatlarını sürdürebiliyorlar. Buna ek olarak ayda 286 TL para bulanlar ise yoksulluk sınırının üzerinde hayat sürebiliyorlar. Bu hesaba göre ülkemizde fakir neredeyse yok. 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı ise 1144 TL olarak hesaplanmış. Yani asgari ücret alanlar yoksul değiller. Oldukça varlıklı insanlardır. Aldıkları maaş 1300 TL. Sınır değer olan 1144 TL’nin üzerindedir.

Peki, bunlar neden oluyor. Bunun cevaplanması gerekir. Yani yoksulluk sınırı veya açlık sınıfı nasıl hesaplanırsa hesaplansın. Sonuç olarak bazı bazı ciddi sıkıntıların bir sonucu olduğu açıktır.

Benzer şekilde bitçe açığı konusunda da beklentiler bizlere umut vermez olmaya başlamıştır. 2014’te milli gelir 1 trilyon 953 milyar lira olarak gerçekleşmiştir.  Hükümet 2015’te milli gelirin yüzde 1.2’si kadar bütçe açığı verdi. Bunun karşılığı ise 23.5 milyar liradır. 2016 yılında ise milli gelirin 2 trilyon 148 milyar lira olması öngörülüyor. Bu miktarın yüzde 1.6’sı kadar (34.6 milyar) bütçe açığı olması bekleniyor. 2017’de ise bu oranın yüzde 1,9 olması beklenmekte. Yani fazladan 46.9 milyarlık harcama öngörülmüş. Bunun açıklanabilir anlamı şudur; bütçe açığı sürekli ancak artarak devam etmektedir. Eğer kısa vadede tedbirler alınmaz ise ekonomik olarak ciddi sıkıntılar yaşanabileceğini göstermektedir. Çünkü yine hükümetin açıklamış olduğu Orta Vadeli Programa göre 2017’de büyüme yüzde 4.4, enflasyon ise yüzde 6.5 olması hedeflenmiş. Bu hesaba göre devletin gelirlerinin de normal olarak (4.4+6.5=10.9) yüzde 10.9 oranında artması gerekiyor. Bunun nasıl artırılacağı açık değildir. Muhtemelen doğrudan ya da dolaylı vergilerde yapılacak artışlar önemli bir yer tutacaktır.

Yeni vergiler demek yeni zamlar demektir. Yeni zamlar ise özellikle gelir dağılımında yaşanan dengesizliğin biraz daha artması demektir. Çünkü ülkemizde ilk %20’lik kısım ile son Yüzde 20’lik kısım arasındaki farklık yaklaşık 8 katıdır. Bu gerçekten önemli ve dikkate alınması gereken bir konudur. Dengesizliğin giderilmesi bakımından ciddi çalışmalar yapılmazsa bizleri sosyal sıkıntıların bekleyebileceğini unutmamak gerekir.

Şu an verilerin kötüye gittiği doğrudur. Ancak bunların düzeltilmesi mümkündür. Akılcı ve uygulanabilir politikaların geliştirilmesiyle çok da başarılı olunacaktır. Ülkemizin geleceği açısından başarılı olmaz zorundayız.  Başka Türkiye olmadığı gibi bizlerin gidebileceği başka ülke de bulunmamaktadır.