Son zamanların en önemli konuları arasında yer almaktadır. Özellikle ülkemiz gibi üçüncü dünya ülkelerinin bütün özelliklerini bünyesinde taşıyan ülkelerde yoğun olarak uygulanan bu yöntem ile insanların düşünme yetenekleri ellerinden alınarak hazır düşünceler kendilerine empoze edilmekte ve böylece büyük kitleler sorunsuz bir şekilde kolayca yönlendirilebilmektedirler.

Düşünemeyen, fikir üretemeyen, okumadan her konu hakkında bilgi sahibi olan ancak içi boş olan yığınlar haline getirilen toplumlar aslında kendi kendilerini yönettiklerini kabul ederek yönetilen topluluklar haline gelen insanlar yığınları olduklarını asla bilemiyorlar. Toplumların kontrol edilmesi için geliştirilen kontrol yöntemleri o kadar güzel hazırlanmıştır ki halkın bunu tespit etmesi oldukça zordur. Bu nedenle oluşacak psikolojik etki nedeniyle tepki verilmemesi beklenmektedir.

Konu ile ilgili olarak uzun yıllardan beridir çalışan gruplar ve kendilerini Sivil Toplum Kuruluşu olarak tanımlayanlar bulunmaktadır. Özellikle Tavistock Grubu olarak bilinen uluslararası grup bu konuda dünya genelinde en iyilerindendir. I. ve II. Dünya Savaşı yıllarında Psikolojik Savaş Örgüt'ü olarak çalışan Tavistock Grubu Rockefeller Vakfı'nın yaptığı büyük bağışlarla 1946 yılında görev alanı genişletilerek yeniden yapılandırılmıştır. Rockefeller, Tavistock'a daha geniş çaplı psikolojik savaş araştırmaları yapma ve uygulama görevleri vermiştir*.

Bu görevi üstlenenler görevlerini en iyi şekilde yapmayı kendilerine ilke edinmişler ve başarılı olmuşlardır. Özellikle üçüncü dünya ülkelerinde kendilerine bir şekilde edindikleri yandaşlar vasıtasıyla çalışmalarını hem hızlandırmışlar ve hem de daha geniş kitlelere yayma imkânını bulmuşlardır. Melburn Üniversitesi'nden Dr. Fred 'Emery ve Tavistock Enstitüsü Yönetim Konseyi Başkanı Dr.Eric Trist, toplumların beyinlerinin yıkanması konusunda Tavistock'un geliştirdiği metotları "Yüzyılımızda, dünyadaki çarpıcı olayların kitle iletişim araçları ile ve şok etkisi yaratacak tarzda yayınlanması bir mermi soku gibi kitlesel nevrozlara sebep olmaktadır. Eğer şoklar yıllarca sürdürülecek olursa son derece çocuksu fikirlerin gelişmesine neden olmaktadır." "Dünyanın herhangi bir yerindeki terörist saldırı, dünyanın her yerinde şok etkisi yaratır. Bu, bir küresel olgudur"* şeklinde açıklamıştır.

Yapılan açıklamalarda kişilerin yönlendirilmesinde ve zihin kontrollerinin yapılmasında temel olarak üş aşamadan bahsedilmektedir;

Bunlardan birincisi moral değerlerin tahrip edilerek yok edilmesi ya da anlamsızlaştırılmasıdır. Böylece ahlaki açıdan sıfırlanan ve bütün moral değerleri ellerinden alına insanların ayakta kalabilmelerinin önü kesilmiş olmaktadır.

İkincisi ise moral değerleri yok edilmiş ya da anlamsızlaştırılmış insanların milli devlet anlayışını akıllarından çıkarmaları sağlanmaktadır. Milli devlet ya da ulus devlet anlayışı zihin kontrolü üzerindeki engellerin en önemlisidir. Ulus devlet demek milli devlet demektir. Milli devlet ise akılları sağlıklı ve işgal edilmemiş kimseye kiraya verilmemiş beyinlerin ürünüdür. Bu çok iyi bilindiğinden milli devlet görüşü akıllardan çıkarılarak kontrolü daha kolay olan cemaat toplumu olunması için teşvikler yapılmaktadır. Bu "Zihni bölünme" (Segmentation) olarak tanımlanmıştır.

Bundan sonraki son aşama ise ülkemizi tam olarak açıklayan ve ne halde olduğumuz göstermesi açısından oldukça önemli olan zihni ayrışma aşamasıdır. Bu aşamada artık insanlar asla bir araya gelmeyecek şekilde ayrışırlar. Hatta daha ilerisi kendilerini düşman olarak görmeye başlarlar. İki kutuba ayrılan toplum birbirini yemeye hazır halde hazırla bekletilir. Planlayıcıların planlarında bir aksama olması durumunda kutuplar harekete geçirilerek toplum korkutularak ve sindirilerek istenen dengenin yeniden sağlanması istenir.

Kutuplaştırmanın esasında ise milli kimliğin tamamen ortadan kaldırılması ve mensubiyet duygusunun köreltilmesi amaçlanmaktadır. Böylece insanlar yığınlaşmakta ve duygu ve düşünceleri olmayan ancak her türlü yönlendirmeye açık bir hale gelmektedirler. Adeta mankurtlaşarak her türlü emri hiçbir şekilde sorgulamadan yerine getirme eğilimine girmektedirler.

Aslına bakılırsa ülkemizde Türk halkına karşı ciddi bir savaş açılmıştır. Savaş kaybedilmek üzeredir. Özellikle yapılan bu savaşta Türk aile yapısını bir tarafa bırakın aile yapısı denen bir özellik kalmamıştır. Müslüman görünümlü kişiler ortalıkta dolaşmakta ama gerçek anlamda Müslüman sayısı yok denecek kadar azalmıştır. İslami anlamda olduğunu ifade eden çok sayıda cemaat ve tarikat köşe başlarını tutamakta ancak bunların neredeyse tamamı İslam’dan ve Müslümanlıktan uzaklaşmışlardır. 

Bu tür davranış değişiklerinin devamı ve sekteye uğramamsı içinde yoğun çalışmalar devam etmektedir. Bu kapsamda;

Sorun çıkaran ya da çıkarması muhtemel olan sivil toplum örgütlerinin seslerinin kesilmesi,

Uyuşturucu kullanımın yaygınlaştırılması,

Eşcinsellik başta olmak üzere sapkınlıkların serbestleştirilerek yaygınlaştırılması,

Aile kavramının önemsizliği ve gereksizliği sürekli olarak kitlelere kabul ettirilerek toplumların geleceğin teminatı olan gençliğin bitirilmesi,

Kabadayılık ve külhanbeylilik gibi kaba saba davranışların gençler arasında yaygınlaştırılarak saygı ve sevginin bitirilmesi, gayretleri şansa bırakılmayacak titizlikte devam etmektedir.

Son söz olarak şunu söyleyebiliriz ki, ülke olarak tam bir kıskacın içindeyiz. Aklımızı başımıza aldıracak grupları akılları başlarından alındığından işimiz her zamankinden daha da zordur. Aklımızı başımıza almazsak sonumuz yakın gibi. Allah sonumuzu hayreylesin.

* Erol Bilbilik, İşgal Örgütleri, CIA, NATO, AB, 2. Baskı, Asya Şafak Yay, İstanbul 2008, s.17-29