• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

ilkeliyazilar

Hoş geldiniz!

Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim
Ufuk KARADAVUT
Yoksulluk ile Sosyal Dışlanma İlişkisi
21/05/2019
Buraya kadar sürekli olarak yoksulluk ile ilgili ve bağlantılı olduğuna inandığımız dışlanma kavramı üzerinde durmaya çalıştık. Dışlanma bir toplumda olabilecek olan en ağır travmalardan birisidir. Kendisini dışlanmış olarak gören ya da bu şekilde hissetmeye başlayan kişi artık o topluma ait olmadığını hissetmeye başlar. Belli bir süre sonra ise toplum ile bağlarını tamamen kopararak kendinse ait olan yeni bir dünyada yaşamaya başlar. Artık bu kişi toplumun parçası olmadığından yarar yerine zarar getirmeye başlayabilir. Çünkü topluma gelecek zarar parçası olmadığı bir gruba geleceğini düşüneceğinden sıkıntı görmez. Hatta bazen bu kişiler dışlandıkları ya da yok sayıldıkları yerlere ceza verebilmek için bu tür işleri yaptıkları bilinmektedir.  Her ne sebepten olursa olsun artık o kişi kaybedilmiştir ve bir daha geri kazanan olanağı da oldukça düşüktür. Yapılan çalışmalar dışlanmış kişilerin yakın zaman içinde ne yapılırsa yapılsın barışmadığı görülmüştür.  Toplumla barışık olmayan bireylerin çok ciddi sosyolojik ve psikolojik sorunlar yaşadıklarını biliyoruz.

Dışlanma aslında bir marjinalleşme hareketidir. Marjinal kelimesi Fransızca kökenlidir ve dilimize yerleşmiştir. Her ne kadar hak ettiği yerde tam olarak kullanılmasa da sıklıkla kullanıldığı bilinmektedir. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne baktığımızda “aykırı” anlamını taşıdığı görülür. Matematiksek bir anlamı daha var ama ona girmeyeceğim. Marjinal dediğimizde aslında aykırı olduğunu vurgulamak istiyoruz. Sıradan olmayanı ve farklı olanı belirtiyoruz. Burada sıradanlıktan kastedilen ise toplumun genel yapısına uymayarak aykırı davrana anlamıdır. Aykırı olarak kabul edilen bireylerin yoksul ve yoksun olması her zaman için dışlanma ile sonuçlanmaz. Ancak genelin yapmış olduğu yanlış hareket ve konuşmalar bireyleri dışlanmış hissi verilmesine sebep olabilir. Her yoksul olanın aynı zamanda dışlanacağı gibi bir algıya da kapılmamak gerekecektir. Özellikle toplumsal yapısı ve sosyal sorumluluk duygusu gelişmiş olan toplumlarda dışlanma oldukça azdır. Dışlanma psikolojisini yaşatanlar ise azınlıktadır. Eğer böylesine bir olguyu kabul edersek her yoksul olanın aynı zamanda dışlanacağını kabul etmiş oluruz. Bu bizi büyük yanılgıya götürür. Sosyal olarak kopmamış bireylerin dışlanmış olarak kabul edilmesi gerçekçi olmaz. 

Sosyal dışlanma ve yoksulluk temelinde iki kavramında hareket noktasının aynı olduğunu görebiliriz. Her iki kavramında temelinde eşitliğin ve adaleti olmadığı bir toplumsal yapının olduğunu görebilmemiz gerekir. Eşitliğin olmadığı yerde eşitsizlik vardır Eşitsizlik ise huzursuzluğu ve zaman içerisinde ise karmaşa ve kaosu beraberinde getirir. Benzer şekilde adaletin olmadığı yerde de adaletsizlik baş gösterir. Adaletsizliğin olduğu yerde güçlülerin adaleti hâkim olmaya başlar ve zulüm söz konusu olur. Bu iki etken bir toplumda var ve etkili göstergeler ise o toplumda hem yoksulluk hem de yoksunluk en ağır şekilde hissediliyor demektir.  Zaman zaman yoksulluk ile sosyal dışlanmanın çıkış kaynakları çok farklı olasına rağmen bir şekilde aynı yerde kullanıldıkları da görülmektedir. Doğru olmayan bu yaklaşım neden ile bazen birbirlerinin yerlerine geçtikleri görülür. Her ne kadar sıkı ilişki içinde olsalar ve birbirlerini doğrudan etkilemiş olsalar da aynı şey olmadıklarının bilinmesi gerekir.

Yoksul kişilerin yoksulluklarını bir tarafa bırakarak dışlanmış hissine kapılmamaları için çalışmaların yapılması sosyalleşerek topluma karışma açısından önemlidir. Çünkü yoksulluk ve yoksunluk sosyal dışlanmanın en önemli belirleyicisi olarak kabul edildiğinden dikkatli olunması gerekir. Çünkü dışlanma psikolojisi çok sayıda ekonomik problemin yanında sosyal problemleri de beraberinde getirir. Burada sosyal dayanışmanın devreye sokularak bireylerin kaybedilmesinin önüne geçilebilir. Sosyal dayanışma derken özellikle vurgulamak istediğimiz şey toplumda sıklıkla yer edinen ne olduğu belli olmayan cemaat ve tarikat yapılamaları değildir. Çünkü bu tür yapılar beli bir güvence sağlayarak bireylerin dışlanmasına engel olmaktadırlar. Ancak beraberinde beyinlerini de tutsak etmekte ve zamanla istediklerini yaptırdıkları birer asker ya da fedaiye çevirmektedirler.

Yoksulluk ve beraberinde gelen yoksunluğun aşılması için yapılan çalışmalar ve gayretlerin yeterli olmamamsı durumunda sorun zaman içerisinde boyut değiştirebilmektedir. Belli bir süre sonra artık ekonomik alan gibi tek boyutluluktan çıkarak çok boyutlu olan dezavantajlı konuma geçmeye başlamaktadır. Dezavantajlı konuma geçilmesi beraberinde bunları etkileyen daha farklı öngörülen ya da öngörülemeyen faktörlerin etkisinde kalmaktadır. Daha kararlı bir yapıdan daha aktif bir yapıya doğru geçiş yapmaktadır. İlk zamanlar daha kolay müdahale edilebilir bir yapıdayken, zaman içerisinde yapılamayanlar nedeni ile daha karmaşık bir hale gelebilmektedir. Çözüm süreci geciktikçe sorunu çözebilmek için gereken masraf ve yapılacak illerin sayısı ile çözüm zorlaşmaktadır. Buna bağlı olarak ta bireyler kendi sorunlarını çözebilmek için farklı alternatifler aramaya başlamaktadırlar. Buldukları alternatiflerin uygun olup olmadığına bakılmaksızın sorunu ortadan kaldırmasına bakılmaktadır. Bunun sonucu olarak yeni çözümler aslında daha büyük sorunların başlangıcı da olabilmektedir. Bunun için bireyleri suçlamak her zaman için doğru olmaz. Çaresiz kalmış insanlar bir noktaya kadar dayanabilirler. Bu noktadan sonra artık yapılabilecek şey kabullenmek olacaktır. İşte bireyleri bu noktaya getirmeden gerekli desteklerin yapılması faydalı olur.

Toplumsal olarak elde edilen gayri safi hâsılanın paylaşımında yaşanan dengesizlikler ya da adaletsizlikler nedeni ile zamanla ekonomik katmanlaşma oluşabilmektedir. Ekonomik katmanlaşma her toplumda vardır. Ancak katmanlaşmanın toplumun sosyal dokusuna zarar verecek sınıra gelmesi atık o toplumun sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal ve psikolojik olarak ayrışma içerisinde olduğunu göstermektedir. Belki de en tehlikeli olan nokta da burasıdır. Çünkü bunun sonucunda bireylerde sürekli olarak dışlanmışlık, sürekli olarak adaletsizlik ve sürekli olarak eşitsizlik düşüncesi yerleşebilir. Bu ise ülke için oldukça yıkıcı etkilere sebep olabilir. Hatta daha da ötesi toplumsal çöküşe dahi sebep olabilir. Bunun bilincinde olan devlet yöneticileri bu noktaya gelmeden önce müdahale ederek bireylerin toplumsan soyutlanmamaları ya da geri kazanımlarının sağlanması için gereken çakışmaları gecikmeden başlatırlar.

Yoksul olan bireylerin bu halleri sadece sahip oldukları bireysel özelliklerden kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda bulundukları konumdaki kötü şartlarında etkisi vardır. İçinde bulunulan yerin gelişmeye kapalı olması ve yenilikçilikten uzak olması yoksul olan bireylerin ileriyi görmesini ve kendilerini geliştirmek için engel olurlar.

Peki, buraya kadar anlatılanların ışığında sosyal dışlanma ile nasıl mücadele edilmesi gerektiği konularında bazı önerilerde bulunmak isterim. Elbette şunu özellikle belirtmek gerekir ki, sosyal olarak bireyleri belli bir seviyeye ulaştırma gayreti öncelikli olmalıdır. Belli bir seviyeden kastedilen ise insanca yaşanabilecek ve en azından temel ihtiyaçların karşılanabileceği bir seviyedir. Sosyal dışlanma hemen her toplumda ortak özelliklere sahip olabildiği gibi farklılıkları da bünyesinde taşır. Bu nedenle müdahale etme yöntemlerinde de zamana, mekâna ve kültürel farklıklara göre değişimler olabilmektedir. Bunlar içinde yoksullukla nasıl mücadele edileceği, bireylerin sosyal güvece altına nasıl alınabileceği ve bunun nasıl sürdürülebilir nitelikte olacağı, sağlıklı bir evde barınma olanağının sağlanıp sağlanamayacağı gibi sorunların çözümü dışlanmışlığın ortadan kaldırılmasında önemli etkendir.  Ancak hangi toplumda ve ne zaman yaşanırsa yaşansın önemli olan birinci faktörün işsizlik ile mücadele olacağı kesindir. Özellikle uzun süreli işsizlik sorunun temel kaynağını oluşturmaktadır. Bunun içinde hükümetlerin istihdamı artırıcı çalışmalar yapmaları gerekir.

İstihdamın artırılmasına yönelik olarak çalışmaların yapılması öncelikli konular arasında olmalıdır. Çünkü işsizlik bireylerin psikolojisini ciddi anlamda ve olumsuz yönde etkilemektedir. Kısa süreli işsizlik büyük sorunlara yol açmazken, uzun süreli işsizlik büyük sorunlara neden olmaktadır. İşsiz kalma süresi uzadıkça bireylerin toplum dışına doğru atılma eğilimine girdikleri bilinmektedir. Bu yaşanılan toplum içinde ekonomik olarak yoksunluktan kaynaklanabildiği gibi aynı zamanda toplumsal refleks olarak bireylerin dışlanması da olabilir. Ancak sonuçta bireyler dışlanmakta ve yoksunlaşmaktadırlar. Belli bir işin olması toplumsal olarak sadece ekonomik getiri olarak düşünülmemelidir. Bireyin kendine olan güvenin artması yanında sosyal güvenceye sahip olunması, sosyal olarak belli bir yer edinilmesi ve iş yerinden kaynaklı sosyal bir çevreye kavuşulması gibi nedenler ile yoksullaşma ve yoksunlaşmanın önüne geçilmiş olunabilir. İş bulma konusunda sıkıntılı olan bireylerin bilgi ve görgülerini artırıcı şekilde etiğim programlarına alınarak işe uygun bireyler olarak yetişmeleri sağlanabilir.

İş bulma ve istihdamın dışında bazı temel haklara ulaşma konusunda bireylere haklar verilmelidir. Sağlık hizmetine ulaşma, konut edinme, eğitim hakkı, ulaşım hakkı ve kültürel etkinliklere katılma hakları gibi katılımların sağlanması gerekir.  Eğer bunlar sağlanamıyorsa tek başına istihdam çok anlamlı olmaz. Yapılan değişimleri ve yenilikleri bir bütün halinde değerlendirmek gerekir. Yapılacak olan eksiklikler ileride yaşanabilecek olan daha büyük sorunları beraberinde getirebilir. Sosyal dışlanma ve dışlanmışlık hissisinin yaşanılmasına etki eden çok faktör vardır. Bunlar ayrı gibi dursalar bile aslında aynı zamanda içiçelik de vardır. Sosyal ilişkilerin zayıflaması aynı zamanda bireylerin ihtiyaç duyacakları sosyal desteklerinde azalması anlamına gelebilir. Sosyal destek derken sadece maddi anlamda yardım kastedilmemektedir. Bir bireyin birisiyle oturup sohbet edebilmesi, sorunlarını konuşabilmesi veya şakalaşması aynı zamanda onu moral değerler açısından da çökmesine engel olabilecektir.

Bazen de aslında olmasını istemediğimiz ancak olan bir gerçeği burada belirtmek gerekir. Bazen kötü duruma düşebilirsiniz. Kötü duruma düştüğünüzde ilk aklınıza gelen ailenizdir. Ancak bazen aileler yeterli desteği vermedikleri gibi hiçbir destekte vermeyebilirler. Bu durum bireyin dışlanma sürecini hızlandırabilir. Eğer bu tür bireylere devlette gerektiği şekilde yardım etmezse süreç hızlanır. Sosyal olarak dışlanmışlık sahibi olan bireylerin genel olarak sosyal olarak yaşamasını bilmeyen, sosyalleşmemiş ve sosyal dokusu zayıf olan toplumlardan çıktığını görebiliriz. İlk bakışta Türk toplumunu şanslı olarak görebiliriz. Ancak durumun hiçte öyle olmadığını söyleyebiliriz. Toplum yapısındaki hızlı bozulma ve kültürel değerlerdeki aşınma nedeni ile sosyal dayanışmanın sadece maddi kaynaklı olduğunu görmekteyiz. İhtiyaç sahiplerini kullanarak bir yerlere gelebilmenin ya da onları farklı şekillerde sömürebilmenin peşine düşülmektedir. Buna ek olarak dışarıdan gelen 5 milyonu aşkın Suriyeli, 1 milyona yakın Afganlı, 2 milyona yakın Iraklı, 1 milyona yakın İranlı, 250 bin kadar Ermeni, 300 bin kadar Romanyalı ve yaklaşık 500 bin kadarda dünyanın her yerinden gelenlerin artık sosyal yapıdaki bozulmayı teşvik ettiği bir gerçektir.

Dışlanma olgusu sebepleri ve sonuçları itibariyle birlikte değerlendirilmelidir. Çünkü sosyal dışlanmayı oluşturun gerçekler aynı zamanda çözümünde kaynağıdırlar. Sahiplenme yoksa dışlanma vardır. Sahiplenmememin kaynakları bilinirse dışlanmanın da kaynakları bilinir. Buna göre de daha güvenilir kararlar alınabilir. Dışlanmanın etkisi aynı zamanda psikolojiktir. Bireylerin psikolojik olarak bu duyguya kapılmış olmaları bu sürecin aslında en son noktası olarak kabul edilebilir. Sonuç olarak şunu söyleyebilir; toplumsal birlikteliğin sağlanması ve mümkün olan en kuvvetli hale getirilmesi hem milletin ve hem de devletin geleceği için gereklidir. Aynı zamanda devlet içinde huzurlu ve güvenli bir şekilde yaşamanın da garantisi olacaktır. Hem vatandaşlar ve hem de devlet yöneticilerine bu konuda çok iş ve görevler düşmektedir. Son olarak diyeceğim işimiz çok zor. Allah hepimize yardım etsin…  


500 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı - 26/12/2022
Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı
Sıfır Emisyon Mümkün mü? - 14/12/2021
Sıfır Emisyon Mümkün mü?
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi - 01/07/2021
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi - 15/06/2021
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine - 02/06/2020
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine
Yoksulluk Algısı Araştırması-3 - 09/01/2020
Yoksulluk Algısı Araştırması-3
Tarım Kredi Raporu - 16/12/2019
Tarım Kredi Raporu
Tarımsal Alandaki İddialara Dair... - 26/11/2019
Tarımsal Alandaki İddialara Dair...
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı - 26/11/2019
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı
 Devamı
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar35.037435.1778
Euro36.390736.5365
Hava Durumu
Saat