• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

ilkeliyazilar

Hoş geldiniz!

Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim
Ufuk KARADAVUT
Bilimsel Düşünce Hürriyeti ve Etik-3
08/10/2018

Bilimsel düşüncelerin özgür olması ve özgürce yaşanması ancak düşünenlerin özgür olmaları ile sağlanabilir.  Yöneticilerin bilim adamlarına bakışı ve onları kabul etmeleri bunda etkili olabilir. Ancak bilimsellik kapsamında yapılan çalışmalarda kişisel görüş, düşünce ve inançların ön plana çıkarılması bilimsel düşünce hürriyetine yapılabilecek olan en kötü iştir. Eğer bilimsellikte bu şekilde bir karşım söz konusu olursa elde edilen sonuçların gerçekten bilimsel olup olmadıkları tartışılır hale gelir. Çünkü bilimsel çalışma yapan kişilerin bu özelliklerini ön plana çıkarmış olmaları demek aslında hapse atılan akıllarını kullanamadıklarını göstermektedir. Hapis yatan bir aklın özgürleşmeden fikir üretebilmesi asla söz konusu olmayacaktır.

Bu tür hatalar tarih boyunca çok sayıda yapılmıştır. Yapılan bu hatalar nedeni ile çok sayıda insan canından olduğu gibi, yanlış yönlendirilen insanlık nedeni ile gelişmeler zaman zaman ciddi olarak kesintiye uğratılmıştır. Özellikle ülkemiz bu konuda çok ağır tecrübelere sahiptir. Bilimsel düşüncenin özgür olması gerektiği ve hiçbir karşımı kabul etmeyeceği hemen her düşünce ve inanç sisteminde yer bulur. Ancak uygulamaya gelindiğinde nedense bir şekilde gerçeklikten uzaklaşılır. Bunun nedeni galiba bireylerin kendi öz benliklerini ve kişiliklerini bulamamalarından olabilir. Çünkü toplumsal olarak birileri sürekli olarak beynimizi yıkamaya çalışmakta ve bir şekilde bizi kontrol etmek istemektedir. Başarılı oldukları yerlerde sorun çıkmamaktadır. Ancak başarılı olamadıkları yerde ise farklı yollara başvurmaktadırlar. Her insanın bir zayıf noktası vardır düşüncesi ile bilim insanları bu zayıf noktaları kullanılarak etki altına alınmaya çalışılmaktadır. Sermaye sahibi büyük firmaların ya da ülkelerin bunu şimdiye kadar büyük bir başarı ile yürüttüklerini görebilmekteyiz. Aklını gönüllü olarak hapse kayan bireylerin sayısının her geçen gün artıyor olması gelecek açısından ümidimizi azaltmaktadır. Bilim insanları akıllarını hapse koyarken, diğer insanların önemli bir kısmı da akıllarını kiraya vermektedir. Bu tür insanların üretebilecekleri bir şey olamaz.

Tarihsel süreç incelendiğinde, insanların evrenin bilinmezliği içinde çaba sarf ederek evreni anlaşılabilir kılmak gayreti içinde olmuşlardır. Ancak insanlığın içinde bulunduğu inanç sistemlerini farklı şekillerde kendi amaçları için kullananlar sürekli olarak yeni düşüncelerin karşısında olmayı tercih ederek etkinliklerini sürdürmeye devam etmek istemişlerdir. Bu tür yönetim davranışları iktidarlarında hoşuna gittiğinden uygulamaya devam etmişlerdir. Özellikle dini inanç ve tercihler konusunda baskı kurulması tesadüf değildir. Yapılan her işin ya da her düşüncenin bu noktadan hareket etmesi gerektiği gibi bir düşünce hakim olmuştur. Avrupa’da yıllar ince kilise bu set ve kırılmaz yapıyı oluşturmaya çalışmış ve uzun yıllar kullanmıştır. Kilisenin inanç sistemine inanmayan veya görmezden gelenlerin ebedi bir şekilde Allah tarafından cezalandırılacağı ifade edilmiştir. Aslında burada vurgulanmak istene bizim dediklerimizin dışına çıkarsanız bizde sizi toplum dışına çıkarırız mesajının verilmesidir. Kilise kendi çıkarları için kendi inançlarını zorla kabul ettirerek aslında yanlışlıkların yayılarak devam etmesini sağlamıştır. Düşünce hapse atılmış ve insanlık karanlıklara gömülmeye çalışılmıştır. Düşünmek suç sayılmış ve bilimsel çalışma yapanlar en ağır şekilde cezalandırılmaya çalışılmıştır. Belli bir zaman içinde düşünenler, hırsızlardan, katillerden ve sapıklardan daha aşağılara atılmışlardır. Düşünenler erdem sahibi ve karakterli kiler dahi olsalar çok bir önemi olmamıştır. Bu kişiler Tanrının (Kilisenin) istediği gibi düşünmediklerinden yok edilmeleri gereken kişiler sınıfında yer alıyorlardı. Ortada çok büyük bir tahammülsüzlük bulunuyordu. Kilisenin düşünce sistemi, mantığı ve fikirselliği bir tarafa atarak kutsal olarak kabul edilen ve kutsallığı kimin verdiği bilinmeyen bazı metinlere dayanarak kendi gibi düşünmeyenlere karşı tahammülsüzlüğü artırmaktaydı. Bu belli bir noktadan sonra tahammülsüzlük değil aynı zamanda bir baskı aracı haline gelmiştir. Baskı belli bir süre sonra şiddet aracı haline gelerek aslında gelişmenin gecikmesine neden olmuştur.

Bu davranış kalıpları bizim tarihimizde de dönem dönem yaşanmıştır. Kendisini din bilgini ya da şeyh olarak tanımlayan bazı dinsizler aramıza girerek önce aklımızı kiralamış sonra ise beynimizin hapse girmesinde yardımcı olmuşlardır. Beyinlerimiz öyle uyuşmuştur ki, beynimizi hapse gönüllü olarak kayabilen insanlar haline gelinmiştir. Neden bu hale geldik ve nasıl bu hale geldik şeklindeki sorular soruldu ve cevaplar arandı. Halen daha aranmaya devam ediyor. Ancak beyinleri hapse girmiş ve özgürce bilimsel bilgi üretemeyenlerin etik davranışlarda bulunmasını beklemek ne derece doğru olacaktır. Karar vericilerin orta çağda yer alan ve Inquision denilen sistemi yöneten ve Inquisitor ler gibi sınırsız yetkileri olan, ancak hiçbir sorumluluğu olmayan, hiçbir denetime tabi tutulmayan kişiler olarak görülen bazı grupların liderleri karar alıcılardan daha sert ve anlayışsız olabildiklerinden düşünce iyice dışlanmakta ve yok edilmektedir. Kötülüğü ya da kötü düşünceleri yok etmek için uğraşan Inquisitor ler için yapılması gereken en iyi şey bunlara iman edildiğini gösteren ve literatürde “İman Fermanı” olarak geçen hizmet belgeleri alınmasıydı. Bu yapılınca bireyler bu kişilere bağlanıyor ve adeta onun kölesi ve doğal muhbiri oluveriyorlardı. Daha kötüsü yapılan ihbar sayısına göre dini seviyede artıyordu. İnsanlar birbirlerini ihbar ederek dinen çok yüksek makamlara çıktıklarına inandırılmışlardır. Suç işleyen kişi hakkında aleyhte herkes şahitlik yapabilirdi. Ancak lehte şahitlik yasaklanmıştı. Suçlu kişinin dördüncü dereceden yakınlarına kadar ceza verilebiliyordu. Eğer ölüm cezası verilirse -ki verilmemesi durumunda mahkeme suçlu bulunabiliyordu ve Canon denilen kilise kanunu ile aforoz ediliyorlardı- suçluları yakmak için odun taşıyanların taşıdıkları odun miktarınca günahları siliniyordu. Bir suçluya ceza vermek için gerekirse yüzlerce masuma katledilebilirdi. Orta çağ zihniyeti olan bu özellikler aslında çok yabancısı olunan şeyler değildirler. Küresel güçler istemedikleri bir oluşumu veya gelişimi yok edebilmek için her türlü akıl almaz işi yapabilmektedirler.  Saçma sapan işleri ve akıl almazlıkları zulüm ile savunan Inquisitor’lerin devamı gibi büyük olarak tanımlanan güçlerde benzerini zulüm ve kan ile yapmaktadırlar.

Bunu anlatmamadaki sebebe gelince; toplumsal olarak o hale getirildik ki duyarsızlık, vurdumduymazlık ve sorumsuzluk duygusu ila aslında hepimiz birer modern Inquisitor olduk. Belki farkında değiliz ama aynen öyle. Bunların sayısı da hızla artıyor. Çünkü anlamadan, dinlemeden, konuşmadan ve olayları idrak etme zahmetine girmeden karalar vermeye başladık. Verdiğimiz karaların neredeyse tamamına yakını kendi kararlarımız değil. Başkalarının bize kabule ettirdiği ancak kendimizin sandığı kararlar. Bu bizi aslında farklı kıldı. İnsan olarak değil de farklı bir varlık haline gelmeye başladık. Böyle olunca da düşünceye de aslında düşmanlaşamaya başladık. Düşünmüyoruz ancak düşünenlere de karşı oluyoruz. Bilimsel olarak bakıldığında aklımızın aldığı ya da almadığı pek çok olay karşısından gösterdiğimiz tepkilerde farklı olmaktadır. İşte bu ortamda etik kavramının yaşam şeklimizle ilişkisini kuramadığımızdan önce ahlaki değerlerden ve sonra ise etik değerlerden hızla uzaklaşıyoruz.

Etik değerler bir prensip olarak benimsenip uygulamaya konulabilirse tarafsızlık ilkesi aşılmadan ve sınırları zorlanmadan bilimsel bilginin üretilmesi daha başarılı bir şekilde yapılabilecektir. Etik değerler her türlü yanlışı, yanılgıyı ve yönlendirmeyi en başta reddedeceğinden çok sayıdaki bilim karşıtı düşünce ve inanışlarında önünde bir kale gibi duracaktır. Daha önceleri yapılan etik dışı davranışların önemli kısmının etik değerlerin bir prensip olarak kabul edilmeyişinden kaynaklandığını görebiliriz. Çünkü yaşanılan bazı sıkıntıların tekrar yaşanmasının zaman kaybı olacağı ve bilimselliğe kötülü olacağını unutmamak gerekir. Etik değerler, bilimsel araştırma ve üretim alanlarının bazı inanç sistemlerinin etkisinden çıkararak tamamen bağımsız bir şekilde onlara karşı adeta bir kale gibi durabilir.

Eski çağların barbar olarak ifade edilen ve kendisinden başak bütün görüş ve fikirleri yok eden ilkelliklerin günümüzde de devam ettiğini görebiliyoruz. Ancak bunun sebebinin temel insani değerlerin gerçek anlamda uygulanmamasından kaynaklandığı açıktır. Daha önceleri gözle görülmeyen ya da açıklanamayan olayları olağan üstü varlıkların eseri olarak gören zihniyetin kalıntıları halen daha canlı tutulduğunu görebilmekteyiz. Elbette dönemsel olarak değişmekle birlikte bilim insanlarının üretmiş oldukları bilgilerin sunuluş şekillerine bağlı olarak bilime ve bilim insanlarına karşı bir güvensizlik ve karşı duruş olmuştur. Bu güvensizliği kendi amaçları için kullananlar işi biraz daha ileriye götürerek, bilime ve bilim insanlarına düşmanlık yapılmasına kadar ilerletmişlerdir. Ülkenin gelişmesi bu şekilde sekteye uğratılmış ve bilimsel çalışmaların sayıları hızla azalmıştır. Tarihimizde belli dönemlerde büyük oranlarda bilimsel bilgi üretilirken, bazı dönemlerde ise neredeyse hiç üretilemediğini görebiliriz. Bu Avrupa tarihinde de olmuştur. Eski Roma’da ya da eski Yunan’da benzer olaylar yaşanmıştır. Her zaman için bilim ilk göz ardı edilebilen ve terk edilebilen alan haline gelmiştir. İnsanların dini değerleri algılama biçimindeki yanlışlık sonucunda bilim insanları ciddi olarak dışlanmalara maruz kalabilmişlerdir.

Bilimin yeniden ön plana çıkarılmasıyla ciddi anlamda ilerlemeler kaydedilmiştir. Ancak bu ilerlemelerin halen daha bazı alanlar ile sınırlı kaldığını görebilmekteyiz. Halen daha ülkemizde uzaya çıkılamayacağına inanan ve ısrar edenlerin bulunduğunu görebiliyoruz. Bilimin yeniden doğuşu ile bilimsellikte mesafeler daha hızlı alınmaya başlanmıştır. Bu ancak bilim insanlarına olan güvensizliği atlatılmasıyla mümkün olmaya başlamıştır. Bunun sağlanabilmesi için büyük gayretler ve zaman harcanmış ve toplumsal yapının yenilenmesi sağlanmıştır. Yenilenmeyi başarabilen toplumlar hızlı bir gelişme göstermişlerdir. Ancak yenilenmeyi başaramayan ya da geç kalanlar ise bilimsellikten biraz uzaklaşarak eski alışkanlıklarını kısmen ya da tamamen korumaya devam etmişlerdir. Toplumsal yapının yenilenmesi derken farklı anlaşılmamasın; burada kastedilmek istenen bilimsel bilgi ile bireyler arasındaki mesafenin azaltılması ve güvenin sağlanması için gerekli çalışmaların yapılması sonucunda elde edilen yeni düzendir. Toplumsal olarak belli bir olgunluk seviyesine ulaşılmasıdır. Bilime ve bilim insanlarına karşı var olan ön yargılardan uzaklaşılmasıdır. Bilimin her şeye rağmen varlığını sürdüreceğini ve eğer biz bilime sahip çıkmazsak birilerinin sahip çıkarak bizlerin önüne geçeceğinin anlaşılmasıdır.

Tekrar başladığımız yere geri dönersek, insan ruhunu çevreleyerek bir hapishane haline getirmek isteyenlere engel olmak gerekir. Bu çerçeve çok sıkı şekilde sarılmakta ve düşünce sınırlandırılmaktadır. Aklımız her zaman için çalışmaya ve faaliyetlerini sürdürmeye devam etmektedir. Diğer bir deyişle eylemsiz kalmamaktadır. Ancak yapısı ve düşünce şekli ciddi ve anlaşılmaz bir şekilde değişime uğramaktadır. Değişimin kökeninde ise çevrelenmiş aklın ve beynin aslında orada hapsedilmesi yatmaktadır. Çevreleme o kadar sert ve acımasız ki çoğu kişinin bu engelleri aşma şansı kalmamıştır. Aşmayı başaranlar ise özgürce düşünebilen az sayıda insandır. Çok sayıda kişi de uğraşsalar bile yapamadıklarından artık vazgeçmişler ve sahip olduklarını korumaya çalışmaktadırlar. Bu durumu kabul eden ve değişimi istemeyenler ise hallerinden memnun bir şekilde hayatlarına devam etmektedirler. Bilimselliğin düşmanı olan bu tutum ve davranış kalıpları her zaman için iyi niyetli olmayanların kullandıkları alanlardan birisi olmuştur.



308 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı - 26/12/2022
Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı
Sıfır Emisyon Mümkün mü? - 14/12/2021
Sıfır Emisyon Mümkün mü?
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi - 01/07/2021
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi - 15/06/2021
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine - 02/06/2020
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine
Yoksulluk Algısı Araştırması-3 - 09/01/2020
Yoksulluk Algısı Araştırması-3
Tarım Kredi Raporu - 16/12/2019
Tarım Kredi Raporu
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı - 26/11/2019
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı
Tarımsal Alandaki İddialara Dair... - 26/11/2019
Tarımsal Alandaki İddialara Dair...
 Devamı
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar35.037435.1778
Euro36.390736.5365
Hava Durumu
Saat