Ufuk KARADAVUT
Bilimsel Düşünce Hürriyeti ve Etik
24/09/2018 İnsanların ve özellikle de düşünen insanların işlerin çok zor olduğu herkesçe bilinir. Çünkü düşünmek yapılabilecek olan en zor işlerdendir. Zorluğunun yanında ağırdır ve sorumluluğu da büyüktür. Her zaman söylenir “insanlar istedikleri gibi düşünebilirler” diye. Gerçekten de doğrudur. Her şeyi ve her istenileni düşünebilirsiniz. Bunda bir sınır yoktur. Sakıncalı olan kısım düşüncelerini açığa vurmak olarak kabul edilir. Yani ne düşünürsen düşün ancak, açığa vurma. Açığa vurursan birileri de sana vurur mantığı hâkim olmaya başlamıştır. İnsanın düşüncesinin kaynağı olan beynin işleyişini oluşturan bireyin sadece tecrübesi değil aynı zamanda görgü ve bilgisinin oluşturduğu havuzdan beslenir. Havuzun ne ile dolduğu kişinin düşüncelerini etkileyen temel faktör olarak karşımıza çıkar. Bireylerin düşünmelerine izin verilmez ya da baskı altında tutulmaları sağlanırsa düşünenler için acı veren bir kaynak olur. Çevresinde yaşayanlar içinde bu duruma yardımcı olabilecek kimseler olmayacağından sıkıntı daha da büyüyebilecektir. Ancak insan ruhuna anlam katan ve bireyi insan yapan (düşüncenin doğruluğunu ya da yanlışlığını ayrı tutuyorum) düşüncelerin içe atılması ise oldukça güçtür. Birey bunu bir şekilde dışarıya vurmak ve ifade etmek isteyecektir. Bir bireyin düşüncesi toplum düzenini bozucu seviyeye gelmediği sürece kabul edilmesi gereken bir olgu olarak kabul edilmelidir. İstediği hayat tarzını bireysel olarak yaşayabilir, istediği düşünceyi, savunabilir, daha da ilerisi bu özelliklerinden dolayı çevresinden her yönüyle ayrılabilir. Ancak toplum düzeni ve ahlaki burada devreye girmekte sınırlamalar getirmeye kalkmaktadır. Her insan düşünür ve düşünmelidir. Düşünmek aslında dini açıdan bakıldığında farz’dır. Diğer bir deyişle Allahın bizlere emridir. Kutsal kitabımızda 137 yerde düşünmemiz gerektiği belirtilir. Buna rağmen halen daha düşünmeyen ve düşünmekten çekinmek cevaplanması gereken bir sorudur. Belki de asıl sorun düşünmek değil de Sokrat gibi düşüncesi için ölmeyi göze almaktan veya Hz. Peygamber gibi “Bir elime ayı, diğer elime güneşi…” diyecek kadar dik durmaktan korkulmasıdır. Toplumsal ahlak zamana, mekâna ve toplum yapısına göre değişiklik yapabildiğinden aslında doğrunun ne olduğu konusunda alınan kararların yanlış olmasına neden olabilir. Bundan 50 yıl önce ahlak dışı kabul edilen bazı olguların artık ahlaki olduklarını görebilmekteyiz. Tam tersi bir şekilde o zaman ahlaki kabul edilen bazı olgularında günümüzde ahlaksızlık olarak kabul edilmesi gibi. İşte burada ahlak yerine etik kavramların girdiğini girebiliriz. Düşüncenin düşünce olabilmesi ancak onu söyleyebilme yetisinin olması ile söz konusu olabilir. Ancak toplumsal yapıyı ve etik ilkelerin dikkate alınması ön şart olarak bir tarafta durması gerekir. Yeni fikirler ve düşünce hareketleri hangi toplumda olursa olsun ihtiyatla karşılanmıştır. Günümüzde en medeni kabul edilen ülkelerde dahi bu vardır ve insan doğası gereği varlığını koruyacaktır. Ancak Bireyin fikirlerini yaymak istemesi ve kendine taraftar toplamak için çalışmalarını farkı boyutlara çıkarması artık düşünce hareketi olmaktan çıkar ve toplumsal bir zafiyete doğru gidebilir. Çoğu insanın beyni ve zihni yapısı ortalama düzeyde çalışır. Bu insanların kabul ettikleri düşüncelerde her zaman için en az zor olanıdır. Hatta en kolay olanıdır diyebiliriz. Çünkü düşünmek zordur ve zor işi de genelde iddialı kişiler dışında kimse sevmez. Ortalama düşünce seviyesinde olan kişilerin zihni yapısı olayları sorum soruşturmadan kabul etmek taraftarıdır. Çünkü bu oldukça kolaydır. Sorumluluğu yoktur. Sıkı sıkıya sarıldığı düşünceleri toplumsal düzeni değiştirecek ya da baştanbaşa alt üst edecek nitelikte kesinlikle olmadığından sıkıntı da yaşamayacaktır. Her şeye aynı içgüdüsel davranış ile yaklaşacağından zaman içinde sekülerleşmiş bir yapıya bürünecektir. Bu tip bireylerin sahip olduğu ya da bağlandığı inançlar kesinlikle kendisini zorlayacak hatta yeni bir düzen verecek şekilde olmadığından düzeni asla bozulmaz. Yeni düşünceler yani düzenlemeleri ve yenileşmeyi getirir. Ancak ortalama zihniyetteki bireylerin yenileşmeyi çok hızlı bir şekilde yaprak hayatlarını güncelleme yetenekleri yoktur. Ortalama zihniyet sahibi bireylerin yeni düşünceleri kabul etmeleri zordur. Çünkü değişimi fazla istemezler. Her değişimin kendilerine vereceği yükü kaldırmaktan çekinirler. Aslında bu zihniyet tembelliği olarak tanımlanabilir. Sadece birileri bizim için düşünsün, birileri bizim için kararlar alsın ve birleri bizim için uygulasın noktasına gelinir. Bu düşüncelerin yanlış olduğunu vurgulamaya çalışan toplum içindeki uç, aykırı veya sıra dışı olarak görülen bireylere düşmanca bakılmaya başlanır. Yapılan düşmanlık bundan rant sağlayanların işine geleceğinden sürdürme taraftarı olurlar. Yapısal olarak mevcudu koruma düşüncesi ve mevcuttan kazanç sağlama zamanla mevcudun yapısında herhangi bir değişimin oluşmaması için çalışanlar ile mevcudu değiştirmeye çalışanlar arasında bir çatışmaya gider. Sonuçta ise toplumsal yapının değişeceğini ifade edenler ile değişmemesi isteyenler arasında yaşanan tartışma birileri tarafından çatışmaya yönlendirilir. Sonuçta sert ve acımasız bir tutuculuk toplumun bünyesinde işlemeye başlar. Böylesi bir yapı da yeni düşünceler, yeni görüşler ve yenilikler peşinde koşamazsınız. Yaptıklarınız ve yapacaklarınız hemen birleri tarafından devlet aleyhine görülmeye başlanacağından ciddi sıkıntılar yaşayabilirsiniz. Elbette burada bireylerin sahip olmuş oldukları düşüncelerin yönlendirilmiş düşünceler olduğu gerçeğini asla göz ardı etmemek gerekir. Vatandaşlar yıllarca bir şekilde devletin bekasının, refahının ve mutluluğunun sağlanabilmesi için sürekli istikrarın olması gerektiğine inandırılmışlardır. İstikrarı sağlayabilmek için ise geleneklerin ve bu geleneklerin sahip olduğu kurumların değişmemesi gerektiğine inanılır. Bunun doğru bir inanç olmadığı yönünde yapılan telkinlere rağmen halen daha yaygın ve etkin bir inanç olduğunu söyleyebiliriz. Bu tür düşüncelerin hâkim olduğu toplumlarda yeni fikirler her zaman için tehlikeli olarak kabul eldir ve tolumdan dışlanmak istenir. Yeni fikirlerin yeni sorunlar olduğuna inanmış toplumu değiştirmek oldukça zordur. Ancak imkânsız değildir. Topluma empoze ettirilen koruma içgüdüsü ve tutucu davranışlar zamanla boş inançlar ile daha da güçlenebilir. Daha da kötüsü devletin halen sahip olduğu kurum ve kuruluşların, bu yapıyı muhafaza etmeye çalışanların ilahi bir koruma altında olduğuna inanılması noktasına gelindiğinde düzene yapılan eleştiri sanki dine ve dinin değerlerine yapılıyormuş gibi algılatılmaya başlar. Dini değerlerin yüksek olduğuna inanılan toplumlar için bu özellik adeta dine meydan okuma olarak algılanacağından içinden çıkılmaz bir hale gelebilir. En kötüsü de budur. Bu tür düşüncelere sahip olan toplumların gelişmeleri sürekli olarak sekteye uğramıştır. Tarihte bunun çok sayıda örneği vardır. Halen daha devam ettiğini görmek üzüntü verici olsa bile bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Sadece sosyal açıdan ilerlemeyi engellemekle kalmamış aynı zamanda bilimsel ve teknik açıdan da gelişmeyi engelleyici olabilmişlerdir. En ileri toplumlarda bile az çok görülebilen bu özellikler gelişmekte olan ya da gelişmemiş olan toplumlarda daha sık bir şekilde görülmektedir. Fikri açıdan olumlu yönde ortaya çıkacak olan gelişme ve sürekli olarak yenileşme hayatın hemen her alanında istendiği açıktır. Ancak bilimsel bilginin üretilmesinde daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bilimsel açıdan fikir hürriyetinin olması ve bilimsel bilginin üretilmesindeki tarafsız bakış açısının da kaynağını oluşturacaktır. Bilim insanları halkın sahip olduğu biraz önce bahse konu olan saplantılı düşüncelerden kurtulmuş bir yapıda olmaları gerekir. Dar kalıplar içinde kalarak düşünme yeteneklerini kısıtlayan ve yeni fikirlerin üretilmesinin önünde engel olarak duran bilim insanlarından bir şey beklemek mümkün değildir. Halkın sahip olduğu inançların oldukları şekli ile bilim adamlarında da olması bilimsel bilginin üretilmesinde büyük bir engel olacaktır. Bilim insanları hangi konu olursa olsun ön yargıdan arınmış bir şekilde olaylara bakabilmelidirler. Akıl süzgeci her zaman ön planda olması ve sağduyuyu asla kaybetmemeleri gerekir. Bilim insanları ortaya koydukları bilimsel bilgiyi sonuna kadar savunabilmelidirler. Olabilecek etkilere karşı dirençli ve dik durabilmelidirler. Bu bilginin bağımsızlığı yanında aynı zamanda bilimin geleceği açısından da önemlidir. Bilgi taraflı olamaz. Bilgi herkesin kullanımı içindir. Taraflı bilgi, bilgi olmayacaktır. Aksine birilerine hizmet eden bir silah haline getirilebilir. Bilim insanı etik kurallarına sahip çıktığı ve bunları uyguladığı sürece gerçek bir bilim insanı olma vasfını kazanmış olacaktır. Düşünce hürriyetlerini isteyim bilimsel bilginin hürriyetini istemezsek kendimizle çelişiriz. Bu devam ederse zamanla toplumsal olarak gerilemeye başlarız. Gerilemek demek değişen ve gelişen dünyada sömürgeleşmek anlamını taşır. Siz gelişmezseniz gelişmiş birleri gelir ve sizi ve sizin zenginliklerinizi geliştirmeye çalışır. Böylece hey şeyinizi elinizden uçup gittiğini görürsünüz. Bazı şeylerin farkına vardığınızda ise artık çok şey için geç kalındığını görürsünüz. Bilimi ve bilim adamlarını etik kurallardan dışarı çıkmadan bilim ve fikir hürriyetine sahip olmalarını istemek gelecek için umuttur. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı - 26/12/2022 |
Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı |
Sıfır Emisyon Mümkün mü? - 14/12/2021 |
Sıfır Emisyon Mümkün mü? |
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi - 01/07/2021 |
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi |
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi - 15/06/2021 |
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi |
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine - 02/06/2020 |
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine |
Yoksulluk Algısı Araştırması-3 - 09/01/2020 |
Yoksulluk Algısı Araştırması-3 |
Tarım Kredi Raporu - 16/12/2019 |
Tarım Kredi Raporu |
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı - 26/11/2019 |
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı |
Tarımsal Alandaki İddialara Dair... - 26/11/2019 |
Tarımsal Alandaki İddialara Dair... |
Devamı |