• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

ilkeliyazilar

Hoş geldiniz!

Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim
Ufuk KARADAVUT
Yoksulluk ve Küreselleşme
25/05/2018

              Çok sık olarak kullandığımız küreselleşme ve globalleşme gibi kavramlar üzerinde durunla özelliğin ya da karakterin sadece o bölge ya da insanlar için değil aynı zamanda dünyadaki bütün insanları ilgilendirdiğini ifade etmektedir. Genel olarak bu şekilde ifade edilirken özelde ise anlamı çok farklıdır. Küreselleşme kavramı çoğumuz için hoş bir kavram olarak görülebilmektedir. Ancak bunun bu şekilde olmadığının bilinmesi gerekir. Küreselleşme kavramının arka planında sömürgeci ülkelerin gelişmekte olan ya da gelişmemiş olan ülkeleri daha rahat bir şekilde ve en az sorunla sömürmeye devam etmeleri anlamını taşımaktadır. Küreselleşme tek başına kullanılabilecek bir kavram değildir. Bununla ilintili olarak çok sayıda kavram bulunmaktadır. Sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan çok sayıda değişkeni doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemektedir.

         Küreselleşme kavramı yirminci yüzyılın ortalarına doğru gelişmeye başlamıştır. Sanayileşmiş ülkelerin hammadde temini bakımından ve daha ucuz işgücü temini bakımından gündeme aldıkları bir konudur. Aslında bir organizasyondur da denilebilir. Kürselleşme bir politikadır ve bu politikanın dengeli bir şekilde yapılması gerekir. Sınırsız bir şekilde küreselleşme kavramı ülkeler için kabul edilemeyecek bir tutumdur. Her ülke eğer gerçekten özgür olarak yaşamak istiyor ise bazı dengeleri gözetmelidir. Küreselleşme her alanı etkiler ama en çok yoksullaşma üzerine etki yapmaktadır. Bu çok iyi bilindiğinde Birleşmiş Milletlere bağlı olarak kurulan UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) örgütü dünya genelinde yoksulluk kavramı üzerinde çalışmalar yapmaktadır. Yoksulluğun çok boyutlu olması ve çok sayıda değişkenden etkilenmesi nedeni ile çok dikkatli olunması ve değişkenler alınırken çok dikkatli olunmalıdır.

       Küreselleşmenin çok faydalı olduğunu ve yoksulluğun azaltılmasına mutlaka gerekli olduğuna inanan bir gruba karşılık tam tersini düşünenlerde bulunmaktadır. Her iki savunucu da kendine göre verileri kullanmayı tercih etmektedir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı kapsamında yapılan çalışmalar daha tarafsız olarak kabul edilebilirken, başka örgütler tarafından yapılan çok sayıda araştırmanın ise ülkeleri yönlendirmeye yönelik çalışmalar olarak kabul edilmektedir. Özellikle Dünya Bankası yapmış olduğu yoksulluk araştırmaları başta olmak üzere çalışmalarında küreselleşmenin faydalarını vurgulamaya çalışmaktadır. Ancak farklılıkların yüzeysel olduğu ve aslında UNDP ile Dünya Bankası’nın çoğu durumda birlikte hareket ettikleri görülür. Alınan kararlarında birbirini desteklemektedirler. Her iki kurumda etkili olan büyük sermaye sahibi devletler bir şekilde ülkeleri kendilerine yönlendirme gayreti içinde olmaktadırlar. Dünya Bankası özerk gibi gözükse de aslında Birleşmiş Milletler sisteminin bir alt parçası olarak görev yapmaktadır. Bu şekilde düşünüldüğünde zaten görüşlerinin farklı olması düşünülmez. Sadece farklıymışçasına görülmesi sağlanabilir.

  Küreselleşmenin gelişmesinde özellikle 1950’lerden sonra kurulmaya başlayan çok uluslu şirketlerin katkısı büyüktür. Bu şirketler ellerindeki sermaye birikimi ile ülkeleri yönlendirebilmektedirler. İstedikleri yerde istedikleri yöneticilerin gelmesi ya da tam tersi olarak gelmesi için para aktarabilmektedirler. Buna ek olarak özellikle 1980’li yıllarda dünya genelinde adeta devrim denilebilecek bir olay yaşandı. Buna da “iletişim devrimi” denildi. İletişim devrimi ile amaç ulaşılmayan bir yerin kalmamasıydı. Böylece herkese ulaşılacak ve üretilen ürünlerin daha geniş kitlelere satılması sağlanabileceği gibi dünya genelinde toplumsal bir zihniyet değişimin yapılmasını hızlandırmış oldu. Zihniyet değişimini istediğiniz şekilde gerçekleştirdiğinizde artık toplum sizin elinizde oyuncak gibi olmaya başlar. İstediğiniz gibi bu oyuncak ile oynayabilirsiniz. Bunlara ek olarak 1990’lı yılların başında yaşanan ve Sovyetler Birliği olarak bilinen devletler topluluğunun dağılmasıyla birlikte çok farklı bir alana kaymıştır.

            Yoksulluk ülkeleri yönetenlerin çoğu zaman almış oldukları kararların bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak yoksulluğun artması ve kronikleşmesi aynı zamanda küreselleşmenin bir parçası olmaya çalışan devletlerin yöneticilerinin bir kararıdır. Emperyal güçler her zaman için kendileri için çalışırlar. Bir miktar veriyor gibi yapsalar dahi ardından çok büyük taleplerin geleceği bilinmelidir. Gelen her talep ülkenin kaynaklarının biraz daha fazla bir şekilde bu ülkelere gitmesi anlamını taşır. Kendi kaynaklarının başkaları tarafından iletilmesine ses çıkarmayan insanlar bir süre sonra yoksullaştıklarını görmeye başlarlar. Hatta bazen ülke yöneticileri bunu destekleyerek yoksulluğun kronikleşmesini sağlayarak ülkeyi daha kolay bir şekilde yönlendirmek ve yönetmek isterler. Yoksulluk bir sosyal ve ekonomik olayın ötesinde yoksulluk kültürü yaratılmaya çalışılır. Yoksulluk kültürü ile kütleler çok daha koyla bir şekilde yönetilebilmektedir. Bu hem emperyal ülkelerin işine geldiği gibi hem de sömürülen ülkelerin yöneticilerinin ülkeyi çok daha kolay yönetmelerine yardım ettiğinden tercih ederler.

            NNDM’nin verilerine göre dünya genelinde 1,5 milyar insan yaşam standartları bakımından yoksulluğu yaşamaktadır. Bu miktar dünyanın yaklaşık dörtte birine karşılık gelmektedir. Her dört kişiden birisi yoksuldur. Sömürme ve yoksullaştırma bakımından oldukça başarılı çalışmaların yapıldığı anlaşılmaktadır. Devlet yöneticileri yoksulluğun artmamamsı için gayretler sarf etseler bile çok başarılı olmadıkları görülüyor. Çünkü sadede iç dinamikler değil aynı zamanda iç dinamiklerinde buna izin vermesi gerekiyor. Çünkü siz ülkenizi küreselleşme adına her kapıyı açarak herkesi içeri aldıysanız dış dinamikleri yok sayamazsınız. Dış dinamiklerde belli bir süre sonda sizin dinamiğiniz olmuştur. Yöneticilerin bunu iyi bilmeleri gerekir. Dış dinamikleri istediğimiz gibi kullanalım daha sonra bunlardan vazgeçeriz şeklinde bir düşüncenin gerçek hayat ile ilgisi yoktur.  Önemli olan ilk başta dış dinamik olarak tanımlanan yapılara kapıyı açmamaktır. Onlara kapıları açtıktan sonra artık yapacak çok bir şeyiniz kalmamış demektir.

            Dünya genelinde yoksulluğu yaşayan insanlara ek olarak 800 milyon civarında insan da yoksulluk sınırında yaşamaktadır. Diğer bir deyişle bu kadar kişi eğer tedbir alınmaz ise yoksul olarak değerlendirilebilecektir.  Tam tersi olarak ta tedbir alınırsa yoksulluğun etkisi azaltılabilir. Yoksulluğun bir kader olarak görülmesi toplumun bunu benimsemesi düşünülebilecek en kötü senaryodur. Çünkü bireylerin öğrenilmiş çaresizlik yaşayarak yoksulluğu kabullenmeleri ile bunu bir kader olarak görmeye başlarlar. Sonunda ise bundan kurtulmanın imkânsız olacağı şeklinde bir algı oluşmaya başlar. Belli bir süre sonra ise yoksulluk ile mücadele etmeyi tamamen bırakır. İşte bu nokta bireylerin hem kimlik ve hem de kişilik olarak yok olmaları ve bağımsızlıklarını yitirdikleri yerdir. Yoksul olunabilir. Ancak yoksulluk ile mücadele edilerek onurlu bir şekilde hayat devam ettirilebilir. Bunun bir kader olmadığı ve bununla mücadele etmenin de günah olmayacağının anlatılması gerekir. Yoksulluğu kader olarak gören zihniyet bununla mücadele edilmesinin de kadere karşı gelmek olacağını savunarak günah işleneceğini belirtmektedirler. Bize göre kabul edilemez olan bu düşünce maalesef çok sayıda insan tarafından kabul edilmiş durumdadır. Düşünmeyen, okumayan, fikir üretmeyen yoksul bir toplumdan her şeyi bekleyebilirsiniz. O yapı olarak herkese zarar verebilecek bir yapıda olduğundan tehlikelidir. Panzehiri ise okumak, düşünmek ve aklını kimseye kiraya verememektir.  

            Yoksulluk aynı zamanda ülkelerin sahip oldukları ekonomik yapının gücü ile ters orantılıdır. Ekonomik yapı güçlendikçe yoksulluk azalır. Ekonomik yapı zayıflar ve kırılganlık artarsa yoksullukta artar. Ekonomik kırılganlıkların atması karar alıcıların ne yönde karar aldıkları ile ilgilidir. Yaşanan ya da yaşanması muhtemel olan krizlerin hızı ve genişleme eğilimleri gelişmeyi etkiler. Yayılım hızı eğer yüksek ise yine yoksullaşma da artacaktır. Böylesi durumlarda karar alıcıların yapmaları gereken şey mevcut ekonomik yapıyı koruyarak kötüye gitmesine engel olmaktır. Korunan ekonomik yapı, zamanla düzelebilecektir.  Böylece yoksulluğun etkisi altında kalan birey sayısında da artmalar olmayabilecektir. Ekonomik anlamda yaşanabilecek her kriz atlatılma süresi ve hızına bağlı olarak etkisi değişir. Süre uzadıkça ve hız azaldıkça da yine yoksullaşmayı destekleyecektir. Karar alıcıların yapacakları planlamalarda yoksulluk seviyesini muhafaza etmek yerine yoksulluğun azaltılması üzerinde durmalıdırlar. Yoksulluğun etkisi altında kalanların da bu baskılardan kurtulabilmeleri için yardımlar yapılmalıdır.

            Yoksulluk eğer devletin bir politikası değil ise genel olarak Gayri Safi Milli Hâsıla’dan ayrılacak olan çok küçük miktarlar ile sorun sürdürülebilir olacaktır. Dünya genelinde yoksulluk ile mücadele için Dünya GSMH’ sının %2’lik kısmının yeterli olacağı Birleşmiş Milletler tarafından belirtilmektedir. Ancak yoksulluk bir politika ise yapacak çok bir şeyin olmayacağını da ifade etmek gerekir. Ekonomik kırılganlıkların sadece ülkeyi değil aynı zamanda domino etkisi yaratarak dünya geneline yayılabileceği için ülke içinde yapılan politikaların bir şekilde karar alıcıları da etkileyeceği unutulmamalıdır. Şunu söyleyebiliriz ki yoksulluk kültürünün oluşturulması ayrı şey yoksulluğu bir kader gibi kabullendirilmesi ayrı şeylerdir. Ülke içinde ekonomik yapı ne kadar güçlü olursa yoksulluk oranı ve yoksullaşma hızı da o kadar azalacaktır. Güçlü ekonomik yapı içinde üretim yapmak gerekir. Üretim yapmadan büyük ekonomik olunmaz. Üretim aynı zamanda istihdamı da beraberinde getireceğinden üretim yoksulluğun azaltabilecek en önemli değişkendir diyebiliriz.  



452 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı - 26/12/2022
Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı
Sıfır Emisyon Mümkün mü? - 14/12/2021
Sıfır Emisyon Mümkün mü?
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi - 01/07/2021
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi - 15/06/2021
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine - 02/06/2020
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine
Yoksulluk Algısı Araştırması-3 - 09/01/2020
Yoksulluk Algısı Araştırması-3
Tarım Kredi Raporu - 16/12/2019
Tarım Kredi Raporu
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı - 26/11/2019
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı
Tarımsal Alandaki İddialara Dair... - 26/11/2019
Tarımsal Alandaki İddialara Dair...
 Devamı
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar35.037435.1778
Euro36.390736.5365
Hava Durumu
Saat