• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

ilkeliyazilar

Hoş geldiniz!

Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim
Ufuk KARADAVUT
Çevre Etiği
17/12/2017

Etik olarak tanımlanan ahlak kuralları ve ahlak kurallarına uymak kavramları son zamanların en moda sözcüklerini oluşturmaktadır. Her konuya başlamadan önce mutlaka yapılan ya da yapılacak olan işin “etik kurallar”a uyup uymadığı sorulur. Uyuyor ise sorun yok kabul edilir. Ancak uymuyor ise etik kurallara uymaması sorun olarak kabul edilir. Hatta yapılacak işlerin başlamasına izin verilmeyebilir. Hangi konuda çalışılırsa çalışılsın etik kurallara uyulması ahlaki temizliğimiz açısından önemlidir. Bazı ülkelerde çok set uygulamalar ve cezalar getirilmiştir. Genelde herkes bu kurallara uymayı tercih eder.

Ancak ülkemizde bu konuda çok dikkatli olunduğunu söylemek çok gerçekçi değildir. Son zamanlarda bazı gayretler var, ancak bunun yeterli olacağını söylemek doğru olmayacaktır. Çünkü sorunların çözülebilmesi için sorunların sorun olarak kabul edilmesi ve buna göre yol haritasının belirlenmesi gerekir. Eğer özellikle ekonomik kaygılar ön plana çıkarılarak aslında sorun olan konuların sorun olmaktan çıkarılması ya da sorun olarak hiç kabul edilmemesi aslında etik konusunun da doğal olarak elimizden çıkarak kaybolmasına sebep olmaktadır.

Çevre iki farklı boyutu ile karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisi ekonomik gelişmeler ve buna bağlı olarak ortaya çıkan çevre tahribatının ortaya çıkardığı önlenemeze boyutlardaki tehlikelerin ortaya çıkmaya başlamasıdır. Çevreye yapılacak her türlü olumsuz müdahale karşımıza farklı bir boyutta çıkacak ve bize ya da gelecek nesillere karşı çok acımasız bir ortam oluşturacaktır. İkincisi ise çevre sorunlarının insan sağlığını doğrudan tehdit eder boyutlara ulaşmış olmasıdır. Tarafsız bir göz ile bakıldığında çevresel etkilerin insan sağılığı ile doğrudan etkili olacağını görebilirsiniz. Elbette insan-insan ilişkisi, insan-çevre ilişkisi ya da insan dışındaki varlıkların kendi aralarındaki ilişkiler ve etkileşimler çevrenin korunması ve çevre etiği kavramının kabul edilmesi gereken bir gerçek olarak karşımıza çıkmasına sebep olmuştur.

Çevre etiği kavramı, aslında hızla tahrip edilen doğanın korunması ve sağlıklı bir şekilde sürdürülebilirliğinin bir sonu olarak ortaya çıkmıştır. Aslında çevre etiği içinde yaşadığımız dünyada var olan dengenin bozulmadan sürmesine ve gelecek nesillerinde bu dünya da yaşama haklarının olduğuna ve dünyanın sağlam bir şekilde onlara ulaştırılması gerektiği esasına dayanır. Belirtilen esas dâhilinde incelendiğinde çevre etiği temel olarak üç kısımda incelenebilmektedir. Bunlar;

a)  İnsanı merkeze alan etik yaklaşımı ki buna insan-merkezci yaklaşım adını verenlerde olmuştur. Bu etik yaklaşım, çevrenin insanın yararlanması için gerekli olduğu ve insanlık var oldukça yararlanması gerektiği düşüncesine dayanır. İnsanın doğa ile mücadele etmesinin anlamsızlığını temel alan etik yaklaşım bilinen en eski etik değerler bütünüdür.

b)  İkinci çevre etiği kavramı ise canlıların tümünü esas alan ve canlı merkezci yaklaşım olarak kabul edilir. Bu kavramın temelinde ise bozulan insan-çevre ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi ve insanın çevreye karşı daha duyarlı ve daha saygılı olması gerektiğini savunur. İnsan merkezli etikten farkı sadece insan olarak değil bütün canlıların doğada yaşadıklarını ve onlardan yararlandıkları için insanın doğaya dost olması gerektiğini söyler.

c)  Üçüncü yaklaşım ise çevreyi merkeze oturtan ve çevre-merkezci olarak tanımlanan etik yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre insanlar arasındaki ilişkilerin diğer canlılara doğru evrilmesi sonucunda ortaya çıkabilecek olan olumsuzlukların göz önüne alınması gerektiğini ve insan-çevre, insan-doğa gibi konularda doğayı koruma bakımından çevreyi ön plana çıkaran bir yaklaşım olarak görülür.

Hangi yaklaşım olursa olsun temel olarak etik kuralların uygulanması ve bunun sonucu olarak insan çevre ilişkilerinin bir standarda getirilmesi ile çevrenin sürdürülebilirliğinin korunması temel olarak alınır. Çevre etiği bakımından ülkemizde hangisi ön planda ya de etkin olursa olsun ülke genelinde farklı ve etkin sonuçlar doğurabilmektedirler. Bunlar ekonomik olabileceği gibi, siyasi ya da sosyal olabilmektedir.

Ülkemizde çevre etiği bakımından farklı yaklaşımlar ve bakış açıları bulunmaktadır. Bakış açısına göre değişiklik gösteren değerlendirmeler nedeni ile de zaman zaman eleştiri konusu olmuştur. Bakış açılarındaki farklılığın kökeninde siyasi, ekonomik, yönetime dayalı ve hukuki anlamda kaygılar yatmaktadır. Ancak ekonomik kaygıların ön planda olduğu ve diğer kaygıların önüne geçtiğini söyleyebiliriz. Son yıllarda hızını artıran büyük hırslar ve hırslarına esir olmuş insanların çokluğu nedeni ile ekonomik düşünce ön plana çıkmıştır.

Çevre etiği bakımından siyasi olarak çok büyük kaygının olduğunu söylemek en azından ülkemiz için çok gerçekçi olmayacaktır.  Doğal kaynaklarımızın hoyratça kullanılması, çevrenin hızla kirlenmesi ve hatta bazı alanlarda geriye dönüşün mümkün olmayacak noktalara gelmiş olması plansızlığın ve düzensizliği bir düzen halini almış olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun en önemli nedeni de yapılan yanlışların halkın gözünde ciddi bir etki bırakmamasıdır. Bunun sonucu olarak ta siyasi açıdan sıkıntı çekilmemektedir. Hatta bazı alanlarda halkın yanlış yönlendirilerek doğal kaynakların bilinçsizce yok edilmesinin ve çevrenin kirletilmesine göz yumulur olmuştur. Siyasi alanda görülen bu boşluk hemen her siyasetçi tarafından kullanılmaya çalışılmıştır. Siyasi anlamda aynı zamanda çevre etiğinin siyasi temelini oluşturacak ilk çalışma 27 Mayıs 1988 yılında çevre sorunlarının araştırılıp çözülmesi için kurulan Çevre Araştırma Komisyonudur. Bu komisyon en önemli çalışmadır. Ayrıca 1991 yılında dönemin hükümeti Mecliste Çevre Programını kabul ederek oldukça önemli bir karar almıştır. Ancak komisyon ve alınan kararlar 8-10 yıl kadar aktif olarak çalıştıktan sonra bir daha ciddi çalışma yapmamıştır. Elbette bu komisyonlar siyasi komisyonlar olduğundan çalışmasında da çalışmamasında da siyasi erkin öncelikle etkili olduğunu unutmamak gerekecektir.

Elbette çevre konusu ve çevre etiği hareketleri aynı zamanda yönetim açısından da bazı değişimlerin yaşanmasına neden olmuştur. Bu çalışmaların temeli ilk kez 1978 yılında Başbakanlık bünyesinde kurulan Çevre Müsteşarlığı olmuştur. Müsteşarlığın görevi çevre konusunda yetkilerin dağınıklığını tek elde toplamak ve daha hızlı karar alabilmek olmuştur. 1984 yılına kadar devam eden bu kurum bu yıldan itibaren ise Çevre Genel Müdürlüğüne dönüştürülerek çevre etiği bakımından daha sağlam adımlar atmasına olanak sağlanmış oldu. Daha sonra ise Çevre Bakanlığı olarak daha üst düzeyde örgütlenmesi sağlanmıştır. 2003 yılında ise Çevre ve Orman Bakanlıkları birleştirilerek Çevre ve Orman Bakanlığı kurulmuştur. İyi tarafları olsa da birleştirme aslında orman konusunu gündemde tutarken çevre konusunun üstünün örtülmesine ve ikinci plana atılmasına sebep olduğu için ciddi eleştiriler almıştır. Bakanlığı çalışmalarının özellikle orman üzerinde yoğunlaşmış olması zamanla yapılan eleştirilerin haklılığını açıkça ortaya koymuştur. Daha sonra ise içerik yeniden değiştirilmiş ve 2011 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak değişmiştir. Böylece çevre konusu iyice geri plana atılmış ve önemsizleştirilmiştir.

Konuya ekonomik olarak bakıldığında ise genel olarak en etkin alanın bu olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle gelişme ihtiyacı ve halkın beklentileri dikkate alındığında çevre konusunda asıl belirleyicinin ekonomi olduğu görülür. Dünya genelinde Ekonomi mi Ekoloji mi soruları sorulurken, ülkemizde bu soruların sorulmasına ve tartışılmasına imkân verilmemiş ve öncelik her zaman ekonomiye verilmiştir. Böylece çevreci yaklaşımlar göz ardı edilerek kapitalizmin acımasızlığı ile motive olmuş insanlarımızın ekolojik düşünceleri kaybolmuştur. Sonuç ne olursa olsun ekonomi ekolojinin önüne geçmiştir. Yaşanılanlar dikkate alındığında ekoloji’nin yakın zamana kadar dikkate alınmasını beklememekteyiz. Ancak bundan çok uzun süre kaçma imkânımız olmayacağı ve mutlaka bir gün karşımıza çıkacağı gerçeğini de unutmamamız gerekir.

Çevre etiği bakımından bu üç faktörün dışında bazı hukuki faktörlerinde etkinsin olduğu görülür. Konu ile ilgili olarak ilk kez 1980’lerde bazı yasal düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Hazırlanan 1982 anayasasına bir madde eklenerek (56. Madde) Türk insanına sağlıklı ve yalanabilir bir çevrede hayatlarını sürdürebilmeleri teminat altına alınmıştır. Bunun uygulanıp uygulanmadığı konusunda söylenecek çok şey var. Ancak konu ile ilgili olarak çevrenize baktığınızda zaten sizlerde değişimi fark edeceksiniz. Çok sayıca çıkarılan yasaların temel konuları kıyı koruma, ormanları koruma, meraları koruma ve sağlıklı kentleşme üzerine olmuştur. Ancak biraz önce de bahsettiğimiz gibi ekonomik kaygılar bunların önüne geçmiş ve uygulanamaz bir hale dönüşmüştür.

Sonuç olarak çevre etiği uzun yıllar farkına varılarak ya da varılmayarak ülke gündemine getirilmiştir. Konu ile ilgili olarak çok farklı alanlarda çalışmalar yapılmış ve bunların uygulanması içinde gayretler sarf edilmiştir. Ancak günümüzde çevre etiği kavramı artık gündemimizden çıkmış ve sanki yokmuşçasına davranılmaya başlanmıştır. Çevre etiği bütün alanlar için geçerli olan etik davranışlar ve düzenlemeler için mutlaka dikkate alınması gereken konuların başında gelir. Eğer etik değerleri gerçekten yaşatacak ve uygulayacak isek ne tür etki olursa olsun öncelikle ülkemizi düşünmemiz gerekir. Ekonomik kaygıların göz ardı edilmesi elbette söz konusu değildir. Özellikle bizim gibi gelişmekte olan ve işsizliğin oldukça yüksek olduğu ülkelerde bu mümkün değildir. Ancak yapılacak çalışmalarda ekonomik kaygılar kadar ekolojik kaygılara da önem verilmesi gerekir. Her ne yapılırsa yapılsın ekonomi- ekoloji dengesini koruyabilirsek ancak çevre etiği konusunda da belli bir gelişme sağlamış oluruz. Aksi takdirde konuşulanların hiçbir anlamı olmayacağı gibi gelecek konusundaki tedirginliklerin artacağı bir geleceğin bizi bekleyeceğini bilmemiz gerekecektir. Çevre bize verilen emanettir. Anları sahiplerine teslim edebilmek için çevre etiği kavramını çok iyi kavrayıp anlatmamız gerekir. 



2560 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı - 26/12/2022
Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı
Sıfır Emisyon Mümkün mü? - 14/12/2021
Sıfır Emisyon Mümkün mü?
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi - 01/07/2021
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi - 15/06/2021
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine - 02/06/2020
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine
Yoksulluk Algısı Araştırması-3 - 09/01/2020
Yoksulluk Algısı Araştırması-3
Tarım Kredi Raporu - 16/12/2019
Tarım Kredi Raporu
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı - 26/11/2019
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı
Tarımsal Alandaki İddialara Dair... - 26/11/2019
Tarımsal Alandaki İddialara Dair...
 Devamı
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar35.198735.3397
Euro36.717236.8643
Hava Durumu
Saat