Boş teneke çok ses çıkartır-Kürşat BUMİN
Yazının başlığını ben uydurmadım; Ekşi Sözlük’te karşıma çıktı…
Bu halk (yoksa ‘millet’ mi demeli!) deyimini pek çok benzerinde olduğu gibi anlamlı ve yerinde buldum. Hele de Allahın her günü sabahtan akşama karşılaşmak zorunda kaldığımız bugünün ‘çok ses’li dünyasında…
Söz buraya gelince sizi bilmem ama ben “İnsaf ya hu!” diyorum. Bu kadar da olmaz ki, bir toplumun (‘millet’in mi desek acaba!) işitme-duyma kapasitesi bu kadar da istismar edilmez ki…
Bu eziyeti çekmek zorunda kalmak için bu toplum-millet ne kabahat işledi? Haftada bire, ikiye, hadi diyelim üçe dörde razıyız, ama anlama yetimizin üzerine bu kadar da gidilmez ki…
Üstelik gerçekten ‘hep aynı şarkı’ denilen cinsten.
Bunca gayretten sonra tabii ki anladık: Biz çok şanlı, çok kahraman, çok şehit veren, bölgemiz başta olmak üzere dünyaya akla gelebilecek en güzel şeyleri armağan eden ve de edecek olan, yaradana “Kimsesiz kalan sürünü çobansız bırakma!” diye yalvaran bir ırkın ahvadıyız…
İkna olmuş gibi durmuyorsunuz ama ardı arkası kesilmeyen onca nutuktan sonra meseleyi anladığımıza inanın artık… ‘Bayrakları bayrak yapan’ın üzerindeki kan olduğunu, toprağın ancak‘uğrunda ölen’ varsa vatan olabileceğini, aklınıza gelen her konuda ‘tek’in yanında olacağımızı –inanın- layıkıyla anladık.
Zaten söyler misiniz: İki değerli hatipten Allahın her günü mikrofonla karşılaşılan her yerde dinlediğimiz bu tarih ve siyaset dersleri nasıl olur da hâlâ anlaşılmamış olur?
Ama siz de lütfen şunu anlayın: Yazıktır bu ‘millet’e bu derece idraksiz muamelesi yapmak. Hem söyler misiniz; dinlediğimiz bütün derslerin anlaşılmayacak nesi var ki? O zaman bu ısrarın nedeni nedir? ‘Millet’in akli melekeleriyle oynamak istemiyorsunuzdur herhalde… Rüyalarımıza her gece tarif ettiğiniz‘vatan’ ve ‘bayrak’ mı girsin? Eli silah tutanlar her sabah bir kere daha şehit olduklarını gördükleri rüyalarla mı uyansınlar?
Yapmayın, acıyın bu ‘millet’e, akli melekeleriyle bu kadar oynamayın. Bırakın onlar da farklı bir tarih, farklı bir coğrafya bilgileriyle, farklı hatıraları ve değerleri ile yaşasın… Ceberutluğun eli insanların bugüne kadar oluşturdukları farklı içsel-zihinsel-duygusal bütünlüklerine-dünyalarına kadar varmasın… Bırakın insanlar ‘vatan’ın tarifini –‘şehitler’i işe karıştırmadan- üzerinde yaşadıkları yerleşim yerlerinin kendilerini orada olmaktan dolayı mutlu eden bağlılıklardan kalkarak sakince yapsınlar. Ne bileyim; işte şu dere, şu deniz, şu cami-kilise, şu çarşı, çarşıdan yükselen şu koku, şu gürültü ya da şu sessizlik, şu dostlar-arkadaşlar vb.‘vatan’ı böyle tarif etsinler, çünkü o ancak bu çerçevede anlamlıdır.
Dikkat ederseniz ‘vatan hasreti’ de ancak bu tariften kalkarak anlaşılabilir. Gurbete düşen insan vatanını- bayrağını ve ‘uğrunda ölenler’i düşünerek-hayal ederek özlemez ki… Kahramanımızın gözünde tüten en yakınları – arkadaşları, köyü-deresi, çarşısı-kokoreç kokusu, kahvehanesi tavla partisidir… Dolayısıyla insanların gündelik hayatından koparılmış bir ‘vatan sevgisi’iddiası ve söylemi olsa olsa ancak savaş günlerinin bir gerçeğidir.
Ne diyorsunuz; yoksa kapımızı çalan ‘o günler’ midir?
Bunca sözden sonra önerim şudur: Karşımızda öylece-halihazır duran gerçekliği anlamadığı ya da kabul etmediği için kendisine yeni gerçekler icat etmeye çalışan milliyetçilik ve dinin (hangisi olursa olsun) tekçi yorumunun iç içe geçmesinden oluşan bir ideoloji toplumun tarifinde bulunan ‘çoğulluk’un üstesinden gelemese de bir müddet -bir gösteri misali- kimilerinin dikkatini ve ilgisini çekebilir. Ancak bu müddetin ‘ilelebet’ olacağını sanmak, iddianın sahibi adına sempozyumlar düzenlenen bir kişi de olsa , akademisyen-âlim de olsa sonuç bellidir.
Atalarımızın, “Boş teneke çok ses çıkarır” deyimini laf olsun diye icat ettiklerini iddia edebilir miyiz?
Yani her halükarda “Su çatlağını bulur” diyelim.
KÜRŞAT BUMİN
kursatbmn@gmail.com
http://www.diken.com.tr/