Topluma akıl veren akılsızlar-Levent GÜLTEKİN
Ülkede aydın, yazar, gazeteci, kanaat önderi sıfatıyla anılan, fakat her konuda yanılan bir grup var.
Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda sahte deliller, kumpaslar, hak ihlalleri apaçık belliydi. Bütün uyarılara rağmen görmezden geldiler.
Parçası oldukları çıkar ittifakı dağılınca “Yanıldık” dediler. Cemaat’in yaptığı kötülükler, ülkeye verdiği zarar ortadaydı. Buna rağmen destek olmaktan geri durmadılar. Sonra da, “Böyle olduğunu bilmiyorduk, yanıldık” deyip işin içinden çıktılar.
İktidarın Suriye politikasının Türkiye’yi bataklığa sürükleyeceği çok belliydi. Birazcık aklı, vicdanı, zekası olan herkes bu politikanın felaket getireceğini gördü, yazdı, söyledi. Fakat hiç oralı olmadılar. İşler çığırından çıkınca, “Suriye politikası çok yanlıştı. Görememişiz”dediler.
Barış sürecini iki tarafın da istismar ettiği görülüyordu. Tüm uyarıları kulak arkası ettiler. Süreç bozulunca da “Kandırıldık” dediler.
‘İktidar otoriterliğe kayıyor’ uyarıları yapılırken istiflerini bozmadılar. Tablo daha da netleşince, “Bu kadar olacağını tahmin etmemiştik” dediler.
Ergenekon’da yanıldılar. Cemaat meselesinde yanıldılar. Suriye politikasında yanıldılar. Barış sürecinde yanıldılar. Erdoğan’ın Türkiye’yi nasıl bir ülke yapacağı konusunda yanıldılar. Üstelik toplumu da yanılttılar.
Ortalama insanın gördüklerini bile göremiyorlar. Hayati her konuda yanılıyorlar. Ama hiçbir şey olmamış gibi utanmadan hâlâ yazıyorlar, konuşuyorlar.
Bir kısmı gerçekten de yanılmış olabilir. Fakat büyük çoğunluğu toplumu bilerek yanlışa yönlendirdi. Yönlendiriyor.
Çünkü ahlak yok. Zeka yok. Karakter yok. Kişilik yok. Vicdan yok. Bir fikir, bir düşünce ürünü tek bir sözleri yok. Türkiye diye bir dertleri de yok.
Bu insanlar Türkiye için büyük sorun. Çünkü toplumu yanlışa yöneltmekten vazgeçmiyorlar.
“Görünen o ki ben bu işlerden anlamıyorum. Benim zekam meseleleri kavramaya yetmiyor. Kişiliğim karakterim, bir güce dayanmadan yalnız başıma yürüyecek kadar sağlam değil. Meselelere ülke menfaatini esas alarak, tarafsız bakamıyorum”demeden topluma kanaat önderliği yapmaya devam ediyorlar.
Edebiliyorlar çünkü, Murathan Mungan’ın dediği gibi, “Bu ülkede her şey olabilirsin ama rezil olamazsın.”
Bu tür insanlar başka ülkelerde bırakın yazmayı, konuşmayı sokağa bile çıkamaz. Fakat bizde aydın, yazar muamelesi görüyorlar.
Bunlar yüzünden hiçbir meselemizi sahici bir dille tartışamıyoruz. Yazdıklarıyla, söyledikleriyle toplumun meselelere kafa yormasının da önüne geçiyorlar.
Kimileri yanlış tutumlarını geçmişte şöyle meşrulaştırıyordu:“Türkiye’nin en büyük sorunu vesayet rejimi. AK Parti bu vesayetle mücadele ediyor. Bu nedenle bazı küçük hataları görmezden gelebiliriz.”
“Görmezden gelebiliriz” dedikleri o ‘küçük hatalar’ bugün ülkeyi yaşanmaz hale getirdi. Sorunu tek bir yere bağlama sığlığından bir tülü kurtulamıyorlar. Sanki ülkenin tek sorunu vesayet rejimiydi. Bundan kurtulursak her şey güllük gülistanlık olacaktı.
Mesele Erdoğan’ın gitmesi değil…
Bu tür aydın, yazar, gazeteci sıfatıyla yazan, konuşanlardan bir grup ülkenin tek sorunu Erdoğan’mış gibi gösteriyor. Diğer bir grupsa ülkenin tek kurtuluşu “Erdoğan” diyor.
Mesele Erdoğan’ın gitmesi değil. Esas mesele ülkenin yaşanabilir hale gelmesi ve medeni dünyada saygın bir yer edinmesi. Çünkü Erdoğan tek başına neden değil sonuç. Bunu bir türlü anlatamıyoruz.
Evet, Erdoğan kötülüğü daha da azdırıyor ve o kötülükten besleniyor.
Fakat toplum kötülüğe niçin bu kadar prim veriyor? Bunun üzerinde düşünmemiz gerekmiyor mu?
Erdoğan giderse işler nasıl düzelecek? Dağılmış bir ülke var. Bunu kim, nasıl toparlayacak?
Her gün onlarca çocuğun ölümüne sebep olan çatışmaları kim, nasıl durduracak?
Ülkede ciddi bir ayrışma var. Toplumu kim, hangi politikayla birleştirecek?
Bütün bir ülkeyi büyük bir karanlığa sürükleyen eğitim sorunumuz var. Cehalet adeta yüceltiliyor. Bu sorunu hangi konsensüsle çözeceğiz?
Ortak değerler büyük yara aldı. Bunları yeniden, nasıl inşaa edeceğiz?
Yargı, polis, Meclis, medya, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları… her alanda ağır hasar var. Tüm bunları yeniden, nasıl ve hangi ortak politikayla oluşturacağız?
Duygu birliğini, ortak heyecanı nasıl yaratacağız?
Şehirlerimiz perişan halde. Bunu hangi kültürle kim, nasıl düzeltecek?
Bilimde, sanatta, teknolojide yeterince yol kat edememiştik. Son yıllarda büsbütün gündemden düştü. Tüm bu alanlarda nasıl bir yol izleyip de mesafe kat edeceğiz?
Ortadoğu büyük bir bataklığa dönüşmüş. Biz de o bataklığın bir parçası olduk. Buradan hangi politikayla, nasıl çıkacağız?
Pespaye bir din anlayışı ülkeyi bütünüyle teslim aldı. Adeta çürütüyor. Bundan nasıl kurtulacağız?
Bu anlayışın hepimizi büyük bir felakete sürüklediğine toplumun önemli bir kısmını nasıl ikna edeceğiz?
Tüm bu sorunları hiç konuşamıyoruz.
Çünkü “Erdoğan gitsin sonra bakarız” diyen sığlıkla, “Hele Erdoğan bir başkan olsun, sonra bakarız” diyen fanatizmin arasında sıkışıp kaldık.
Filan partinin genel başkanı değişecek. AK Parti içinde bir kavga çıkacak ve bölünecek gibi basit değişikliklere umut bağlayarak bu köklü sorunların altından kalkacağımızı düşünenler var. Yıllardır, “Filan gitsin ya da falan gelsin ülke kurtulur” aptallığı sorunları daha da büyütmekten başka bir şeye yaramadı.
Bu sığlıkla daha ne kadar devam edeceğiz veyahut edebileceğiz?
Gerçekten merak ediyorum.
LEVENT GÜLTEKİN
http://www.diken.com.tr/topluma-akil-veren-akilsizlar/