Uluğ TÜRKERİ
ulugturkeri@gmail.com
Zenginden Alıp Fakire Vermek
13/11/2017 Bu söylem genel olarak her zaman ve her iktidar döneminde söylenen önemli ve dikkat çekici sözdür. Yoksulların seviyelerini yükselterek ekonomik gelişmeyi toplumun bütün katmanlarına yayma düşüncesi güzel bir düşüncedir. Çünkü ekonominin temel kuralı olan eşit paylaşım ilkesinde göre her katman gelirin %20’lik kısmını alıp aralarında paylaşması gerekir. Bu bir dengedir. Dengenin bozulması durumunda eşitsizlik başlar ve sonuna huzursuzluklar artar. Bunun önüne geçebilmek için özellikle sosyal yardımlar yolu ile vergilerden karşılanan yardımlar ile denge sağlanmaya çalışılır. Ancak bu fakirlerin fakirliklerini sömürme noktasına vardırılırsa o zaman iş iyi niyetten uzaklaşıp art niyete doğru kaymaya başlar. Önemli olan dengenin kaybedilmemesi ve bunu gerçek anlamda iyi niyetli olarak yapmaktır. Türkiye ekonomisinin uzun zamandan beridir hep iyi olduğu söylendi. Hatta yetkililer alınan tedbirlerin yeteli olduğunu, ne yaptıklarını çok iyi bildiklerini söyleyerek halkın telaşa kapılmaması gerektiğini vurguladılar. Elbette halkı telaşlandırmamak için yapılan gayretler güzel ancak halka doğru bilgilerinde bir şekilde verilmesi gerekir. Sürekli olarak iyi şeylerin olduğu ve sonucunda iyi olacağı şeklinde yapılan telkinler sonucunda gelinen noktada ülkenin ekonomisinin aslında çokta iyi olmadığını görmüş olduk. Zenginden alıp fakire verme stratejisinin artık kaybolduğu görebilmekteyiz. Alt ve orta sınıflardan toplanan vergi üst gelir grubuna kaynak olarak aktarılıyor. Bunun sonucunda amacı dışında kullanılan kaynaklar ile fakirler daha fakir olurken, zenginler ise zenginliklerini katlıyorlar. Faaliyette bulunan şirketler dahi ikiye ayrılmış bulunmaktadırlar. Bize yakın olanlar ve bizden uzak olanlar diye. Sıkıntı içinde kalan firmalar olur ise hemen bazı bankalar yardımına koşarak onların krize girmelerine engel olmaktadırlar. Bu paralar aslında geniş bir alt ve orta tabakadan toplanan paralardan oluşmaktadır. Toplanan paralar büyük firmaların ve özellikle de “bizim firma” olarak adlandırılan firmalara gitmektedir. Bu bir noktaya kadar tolere edilebilir. Çünkü gelen iktidarların tamamına yakını kendilerine yakın iş adamlarının olmasını istemişler ve onları desteklemişlerdir. Buraya kadar ciddi bir sıkıntı görmüyorum. Ama asıl sıkıntılı olan şey geleceğe yönelik olarak borçlanmaktır. Özellikle bazı alt yapı yatırımlarının gelir garantili olarak yaptırılması ve geleceğe yönelik olarak borçlanılması sıkıntıyı daha da artırmaktadır. Buralara verilen her kuruş daha az sosyal yardım yapılması, eğitimden, sağlıktan ve sosyal koruma faaliyetlerinden feragat etmek anlamını taşımaktadır. Bu noktada şunu belirtmek gerekir ki, büyük firmalara yapılan farklı şekillerdeki teşvik ve desteklerin yapıldığı biliniyor. Ancak aynı zamanda vergi afları ile de ayrıca destekler veriliyor. En son torba yasa çıkan ve GSM şirketlerinin yaklaşık 5 milyar TL’lik cezalarının silinmesi buna çok iyi bir örnektir. Bunlar bildiklerimiz. Bilmediklerimiz ya da duymadıklarımız arasında neler var onları ise hiç bilmiyoruz. TÜİK yapmış olduğu hesaplamalarda sabit gelirli olarak tanımlanan kişilerin gelirlerinin ocak-ekim dönemlerini kapsayan dönem içerisinde yaklaşık %10’luk bir azalmanın olduğunu göstermektedir. Gerçekten ekonomi iyi ve büyüme gerçek ise bu kadar büyük yoksullaşma nasıl açıklanabilir? Eğer yoksullaşma doğru değil ve büyüme doğru ise bu durumda büyümeden kaynaklanan refahtan sabit gelirlinin gerçek anlamda faydalanamadığı anlaşılmaktadır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yaptırmış olduğu “Türkiye’de Aile Yapısı Araştırması” çalışmasında yüz binlerce ailenin gelirlerinin asgari ücretin bile altında olduğunu göstermiştir. En yoksul kesim olarak bilinen bu topluluğun toplam hanelerin yüzde 6.4’ünü oluşturduğu görülmektedir. En yüksek faydayı sağlayanların oranı ise %05 civarında olmaktadır. Diğer bir deyişle ekonomik olarak en fakir ile en zenginler arasında ciddi bir uçurum vardır. Arada kalan kesim ise alt sınıf insanlardan oluşmaktadır. Bu oranın ise %80’lik kısmı oluşturduğu belirtilmektedir. Artık orta sınıf diye bir kavramın kalmadığı ve toplumun fakirler ve zenginler diye ikiye ayrıldığı belirtilmektedir. Bunun anlamı ülkede gelir dağılımın iyice bozulduğu, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçların artık yardımla sağlanabildiği ve yaşam standardının her geçen gün azalması demektir. Ekonomiye yön verenlerin ve bürokratların ülkenin geleceğini düşünerek daha sağlıklı ve halkçı tutum sergilemeleri faydalı olacaktır. Ülke insanının yaşayacağı her sorun bizi aynı ölçüde ve belki de daha yoğun bir şekilde etkileyeceği unutulmamalıdır. Eğer bir yerde yangın başladıysa bunun acilen söndürülmesi gerekir. Basite alarak gerekli tedbirler alınmaz ise yangın büyür ve her yeri sarar. Elbette sorunu çözebilmek için sorunun varlığını da kabule etmek gerekir. Sorun kabul edilmiyorsa çözümde yok demektir. Aynı gemideyiz ve gidecek başka yerimiz yok. Ülkeye sahip çıkmak hepimizin temel görevi olmalıdır. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Cumhurbaşkanlığı Sistemi ve Tarım Sektörü - 10/07/2020 |
Cumhurbaşkanlığı Sistemi ve Tarım Sektörü |
Salgının çalışma yaşamına etkileri: Covid-19 İşçileri Nasıl Etkiledi? - 10/07/2020 |
Salgının çalışma yaşamına etkileri: Covid-19 İşçileri Nasıl Etkiledi? |
İngiltere'nin Koronavirüs Raporu - 16/03/2020 |
İngiltere'nin Koronavirüs Raporu |
Suriye Çalıştayı - 20/12/2019 |
Suriye Çalıştayı |
At, Katır ve Eşek Eti İthali - 18/12/2019 |
At, Katır ve Eşek Eti İthali |
Bu kadar harcama ile nereye? - 17/12/2019 |
Bu kadar harcama ile nereye? |
Dipsiz Gölün Dibini Bulmak - 25/11/2019 |
Dipsiz Gölün Dibini Bulmak |
Esat ve Barzani Anlaşması Ne Getirir Ne Götürür? - 16/10/2019 |
Esat ve Barzani Anlaşması Ne Getirir Ne Götürür? |
CHP’nin Önerisi Ne kadar Gerçekçi - 10/10/2019 |
CHP’nin Önerisi Ne kadar Gerçekçi |
Devamı |