Oktay AKTÜRK
oktayakturk40@gmail.com
DIŞ POLİTİKADA HAYALLER VE GERÇEKLER
11/09/2015 Dış politika ülkelerin oynaklığı çok fazla olamayan ve birtakım uzun soluklu tercihlerin belirleyici olduğu bir saha… Dış politikada belirleyici olan ve sizin belirleyicilik gücünüzü sınırlayan birkaç faktör var: Ekonomik güç, askeri güç ve uluslararası güç dengeleri. Bunları dikkate almadan atacağınız adımların çıkarlarınızı ve varlığınızı zayıflatma hatta yok etme potansiyeli her an için mevcuttur. Bunun tarihte çok örneği var. Üniversite öğrencilik yıllarında “Kıbrıs” konulu bir konferansta bir arkadaşımızın “Kıbrıs’ta neden ayrı bir devletiz ve müzakere edilecek bir şey yok diyemiyoruz” sorusuna, o zamanın rektörümüz olan Prof. Dr. Halil Cin: “ Uluslararası arenada sözünüzün gücü ekonominizin gücüne bağlıdır” babından bir cevap vermişti. Oysa potansiyelinizi iyi hesap etmeden ortaya koyacağınız dış politika söylemleri bazen romantik bir arzu bazen de içinden çıkılmaz sorunların bir parçası olmanıza neden olabiliyor. Birkaç örnek: Birinci Dünya Savaşı’nda Almanların yanında yer alışımız koskoca bir İmparatorluğun sonunu hazırlamıştı. Oysa ne askeri ne ekonomik gücümüz yeterli düzeyde değildi. Almanların yenilgisi bizim de paylaşmak zorunda kaldığımız bir akıbetti.Karar verenler şüphesiz iyi niyetliydi. Bir başka hayalcilik: 1990’larda bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleri için “ Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” cümlesiyle verdiğimiz mesajdı. Oysa bu iddiamızı destekleyecek gerekli argümanlardan yoksunduk. Onlara hami olma, yönetim tarzlarını belirleme iddiası aramızdaki mesafeyi çoktan uzatmıştı.
2001 yılından sonra ortaya çıkan değişim de benzer bir hesapsızlık örneğiydi. Türkiye komşularla iyi ilişkileri geliştirme ve Avrupa Birliği’ne girme iddiasını bir tarafa bırakarak Neo-İslamcı, Neo-Osmanlıcı gibi geçmişe göndermeler içeren bir duruşu ortaya koyarken, Türkiye’ye şu halde var olan potansiyelin ötesinde bir rol biçiyordu. Oysa ne güç dengeleri ve ne de ekonomik güç buna yeter değildi. Nitekim Libya ve Mısır’da artık etkisi kalmayan bir söylemle bıraktık her şeyi. Süreci şekillendirenler başkası oldu. Suriye ise bu politikanın en kritik aşaması oldu. Türkiye Suriye’nin mevcut iç dinamiklerini iyi hesap edemediği gibi uluslararası dengeler hesabını da yanlış yaparak tam anlamıyla yalnızlaştı. Bunu “onurlu yalnızlık” gibi bir romantik ifadeyle açıklamanın anlamsızlığı ayan beyan ortada. Suriye politikasında güvendiği ülkeler bir bir çark edince son derece tehlikeli bir sürecin kıyısında buluverdi kendini. Oysa ne ekonomik ne de askeri olarak bu süreçte başat rol oynayacak bir durumda değildi. Dış politikada yapılan hatanın iki ana bileşeni olduğu görülüyor. Birincisi, ekonomik güç yetersizliği. İkincisi ise, Neo- Osmanlıcılık ve Neo- İslamcılık gibi günümüzde tam da karşılığı olmayan ve geçmişin özlemine dayanan bir yaklaşımın çevre ülkelerde oluşturduğu tepki. Bu ülkelerde Türkiye’ye karşı duyulan yakınlığın oralarda son sözü söyleme hakkını verdiğine dair yanılgı. 1990’larda Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin Türkiye için duyduğu şüphe şimdi Orta Doğu ülkelerinde! İşbirliği ve dayanışmanın üslubu ve çerçevesi başka bir biçimde düşünülmeli; AB gibi bir eşitler arası yaklaşım mesela. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |