Başlıkta yazan her iki ismi de yakından tanıyorsunuzdur. Uzun zamandır gündemimizde olan ve hemen her akşam evimizde televizyon başına geçtiğimizde ya da cep telefonundan haberlere bakmak istediğimizde mutlaka bunlardan bahsedilir. Barzani denilen kişi PKK destekçisi ve ülkemizin aleyhine açıkça çalışan birisidir. Her ne kadar ülkemizdeki bazıları bunun böyle olmadığını düşünüp başköşeye otursalar bile sonuç böyledir. Hatta daha da ileri gidere bu kişiye “ağabey” bile diyen siyasilerimiz oldu. Esat ise şimdilerde “Eset” denildiğine bakmayın. Zamanında “kankamız” dı ve ortak bakanlar kurulu toplantıları yapıyorduk. Hatta bazı siyasilerimiz sabah kahvaltısını Şam’da birlikte yerken, akşam yemeğini İstanbul’da yine birlikte yiyorlardı.

Barzani için çok bir şeyin değiştiğini söylemek zor. Ancak Esat ve yönetimi için artık çok şey değişmişe benziyor. Benziyor diyorum çünkü dünya siyasetinde devletlerarasında küslük diye bir şey olmaz. Menfaatlerin çatışması olabilir. Yarın her şey değişir ve “Esat” yeniden “Dost ve kardeş Esat” olabilir. Dünya tarihi bunun örnekleri ile doludur.

Bilindiği gibi 9 ekim itibariyle Türkiye meşru haklarını kullanarak terör hedeflerine yönelik operasyonlara başladı. Şu ana kadar da her zamanki gibi oldukça başarılı bir şekilde operasyon devam ediyor. Allah kolaylıklar versin. Bunlar olurken Suriye yönetimi ile terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olan YPG’nin temelini oluşturan SDG anlaşma yapmışlar. Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani’ye yakınlığıyla bilinen Rudaw ve SDG yetkilileri, Suriye yönetimi ile SDG arasındaki anlaşmanın maddelerini şu şekilde açıklıyor;

1 - Özerk Yönetim kurumlarında herhangi bir değişiklik yapılmayacak eskisi gibi çalışmalarına devam edecektir.

2 - Anlaşma askeridir ve Türkiye’nin saldırılarına karşı savunma amaçlıdır.

3 - Anlaşmaya ilişkin tüm çalışanlar bilgilendirilecek ve halka hizmet etmeleri teşvik edilecektir.

4 - Suriye ordusu Türkiye ve Kuzey Suriye (Rojova) sınır hattı boyunca konuşlanacak.

5 - Suriye ordusu Ayn El Arab (Kobani) ve Menbic kent merkezlerine gidecek.

6 - Suriye ordusu Tabka ve Rakka'daki Fırat Barajı ve Mensure'ye gidecek.

7 - Deyrizor'daki petrol rafinerisi Suriye ordusuna teslim edilecek.

8 - Ayrıca, Suriye ordusunun SDG'den Pazartesi günü saat 15:00'a kadar Kamışlı'nın kendilerine teslim edilmesini istediği belirtilmişti.”

Antlaşma maddelerine bakıldığında çok ciddi bir şeylerin olmadığı gibi düşünülebilir. Ancak dikkatli bir şekilde okunduğunda bunun o kadar da basit olmadığı anlaşılabilir. Özellikle dördüncü maddede yer alan “Suriye ordusu Türkiye ve Kuzey Suriye sınır hattı boyunca konuşlanacak” maddesinde yer alan rejim ordusunun Türk ordusunun karşısına çıkarıma gayretidir. Oldukça tehlikeli bir gelişme ve aynı zamanda büyük bir risktir. Çünkü her iki ülkeyi bu şekilde karşı karşıya getirenler bir kenara çekilmiştir. Ortalıkta bizleri bırakmışlar ve sorunu çözmemiz istemektedirler. Çok dikkatli olunmalı ve alınacak kararların ne tür sonuç ye da sonuçlarının olabileceği konusunda kafa yorulmalıdır.

Bir diğer madde olan “Suriye ordusu Ayn El Arab (Kobani) ve Menbic kent merkezlerine gidecek” madde uzun süredir gündemimizde ve beklide ilk hedeflerden olan Menbic kentinin Suriye yönetimine teslim edileceğidir. Bunun sadece savaş ile sınırlı olacağı ve Türkiye’ye karşı yapıldığı belirtilse de savaşın durmasından sonra nelerin olacağı tam olarak tahmin edilememektedir. Ancak sonuç ne olursa olsun bizim için pekte olumlu olmayacaktır. Çünkü ilk maddede yer alan “Özerk Yönetim kurumlarında herhangi bir değişiklik yapılmayacak eskisi gibi çalışmalarına devam edecektir” cümlesinde özerk yönetimin yapısına karışılmayacağı ve aynen devam etmesi benimsenmiştir. Bu da gösteriyor ki ülkemiz açısından çok bir değişiklik olmayacak ve sıkıntılı durum devam edecektir.

Ancak burada aklımız takılan yeni sorular vardır. Bize bahsedilen bu maddelerin dışında gizli maddeler var mıdır? Yoksa maddelerin hepsi bundan mı ibarettir. Anlaşmalar yapılırken her zaman için rezerve olan ya da gizlenen maddeler olabilir. Bunlar resmi kayıtların ortaya dökülmesine kadar devam eder.

Eli kanlı teröristler artık bir devlet sahibi olmanın vermiş olduğu heyecan ile ne yapacaklarını şaşırmış durumdadırlar.  Aldıkları kararlar ve yaptıkları anlaşmalar ile ülkemizi yönlendirmeye ve akılları sıra etkilemeye çalışıyorlar. Bunun başarılı olamayacağını söylemek mümkündür. Ancak iç barışımız ve birbirimizi dışlamayı bırakabilirsek bu mümkün olur. Ülke içinde ciddi bir kırılma var ve bu kırılma sürekli olarak tacize edilmektedir. Sinir uçları ile oynanmaktadır. Bizler birbirimize karşı aşırılaştıkça içerdeki ve dışarıdaki bölücüler sevinmektedirler. Bu konuda siyasilerinde sivri dil kullanmamaları gerekir. Siyasilerin konuşması özellikle gençleri farklı düşünmeye ve hareket etmeye yönlendirebilmektedir.

Türkiye büyük bir ülkedir. Türk milleti de büyük bir millettir. Tarih boyunca sayısız badireleri atlatmış olan bu millet önüne çıkacak olan daha nice badireleri de atlatabilecek yapıdadır. Kimin, nasıl, nerede ve ne zaman anlaşma yaptığından ziyade “millet olarak ne kadar uyanığız” üzerinde durmalıyız. Millet olarak uyanık olmalı ve ayrışmalardan ve ayrıştırıcılardan uzak durabilmeliyiz. Bir olursak iri oluruz, diri oluruz. Bizi kimse tüketemez. Sonuç olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, biz bize sahip çıkarsak bize kimse yan gözle bakamaz.