Uluğ TÜRKERİ
ulugturkeri@gmail.com
Ekonomi Küçülüyor
25/03/2019 Türk ekonomisi zaman zaman sıkıntılı dönemler geçirmiştir. Her sıkıntı bizlere yeni deneyimler kazandırmış ve önümüzü daha net görmemiz için imkânlar sunmuştur. Ancak son zamanlarda sıkıntılar arasındaki dönem kısalmaya başlamıştır. Kısalmanın artması aslında çok güçlü olmayan ve bir o kadarda kırılgan bir ekonomik yapımızın olduğunu bizlere göstermektedir. Güçlü ekonomiler de zaman zaman sıkıntılı dönemler geçirirler. Ancak çok az zararla bunu kapatabilirler. Güçlü ekonomik yapıları ve kırılgan olmayan piyasa yapısı olumsuzlukların zararını mümkün olduğunca azaltır. Birde yöneticilerin gerekli tedbirleri zamanında almaları ile etki daha da azaltılmış olunur. Türk ekonomisi özellikle son bir yıldır ciddi riskleri bünyesinde biriktirmeye başlamıştır. Özellikle de kaldıraç oranlarında artış sıkıntıların basite alınamayacak kadar ciddi olduğunu göstermektedir. Birde buna dış borç yükü eklenince iş çığırından çıkmış oluyor. Ülkemizin uluslar arası piyasalara toplam 500 milyar dolar civarında borcu bulunmaktadır. Bu miktarın 2/3’ü,diğer bir deyişle %60-65’lik kısmı özel sektör borcudur. Borçlanma döviz cinsinden olduğundan kurdaki artış devam ettikçe borç miktarında da katlamalı olarak artışlar yaşanmaktadır. Ağustos 2018 tarihine kadar olan dönmede kamu-özel ortaklığı ile yapılan projelerde dâhil olmak üzere yaklaşık 310 milyar dolar borç birikimi vardır. Ağustos 2018 tarihinde yaşanan olumsuz gelişmelerden sonra hem kurda ve hem de faizde yaşanan ciddi artış olumlu havayı birden olumsuzluğa doğru yönlendirmiştir. Özellikle faizlerdeki yükseliş nedeni ile banka kredi miktarlarında da %80’lere varan almalar gözlenmiştir. Bu durum firmaların kapasite kullanım oranlarında düşüşe neden olmuş ve üretim miktarları da gözle görülür şekilde azalmıştır. Özellikle 10 bin civarında firmanın konkordato (borç erteleme) talebinde bulunması yaşanan sıkıntıların somut göstergelerinden birisi olarak değerlendirilmektedir. Konkordato kararı alınan yaklaşık 1500 firmanın ise iflas ettiği belirtilmektedir. Önümüzdeki dönemde gerekli ve yeterli iyileşmeler sağlanamadığı takdirde bu gidişatın devam etmesinden korkulmaktadır. Ülkemiz ekonomisi büyük oranda dışa bağımlı olarak yaşamını sürdürmektedir. Dışa bağımlılık ülkelerin sağlıklı karar almalarını ve aldıkları kararları uygulamalarını sınırlandırır. Son zamanlarda alınan kararlar ve uygulamalar artık bunun “yapısal” bir sorun olduğunu göstermektedir. Merkez Bankası’nın hazırladığı “Türkiye imalat sanayisinin ithalat yapısı” adlı çalışmada da bu açık bir şekilde “yapısal sorun” olarak vurgulanmıştır. Yapısal sorun olması artık bu konuyu öncelikli olarak ele almadan hiçbir işe başlanamayacağını ifade etmektedir. Yapısal sorunlar yapısal çözümler gerektirir. Dışa bağımlılıktan kurutulabilmek için öncelikli olarak üretmek gerekir. Üretmeden tüketen ya da ürettiğinden daha fazlasını tüketen bir toplumun ilerlemesini bekleyemezsiniz. Bu özellik beraberinde cari açık olarak ifade edilen döviz açığını da beraberinde getirecektir. Döviz açığının atması aynı zamanda ülkenin ekonomisinin kırılganlığının da arttığını göstermektedir. Çünkü bu yapı aynı zamanda döviz açığının asla kapanmayacağı ve dış borçlanmaya devam edileceği gibi bir algıyı kafalara yerleştirebilir. Böylece ülke içindeki bireyler bir şeylerin olmayacağı ya da değişmeyeceği fikrine kalırlar. Bu ileride yapılacak olan bütün çalışmaların önündeki en büyük engel olarak karşımıza çıkacaktır. Böylesi bir yapının yapısal olarak kabul edilmesi ve değiştirme için herhangi bir çabanın içinde olunmaması aslında bunun kabul edilmiş bir özellik olduğunu göstermektedir. Belki de hükümetin bu konuda yapabileceği pek bir şey olmadığından bu şekilde düşünülmektedir. Ancak merkez bankasının da bu şekilde bir düşünceye sahip olması asla kabul edilebilir bir şey değildir. Yapısal olarak görülen sorunların çözümü konusunda somut çalışmaların yapılmaması sonucunda işletmelerimiz yüksek katma değerli ürünleri üretmekten vazgeçmektedirler. Bazen de böyle düşünceleri varsa onu hızlıca terk etmektedirler. Ülkemizde döviz temini özellikle yüksek faiz ile borçlanma ile sürdürülmektedir. Sürdürülebilirlik sağlandığı sürece bir sorun görülmeyebilir. Ancak bunun sürekli olması söz konusu dahi olmayacaktır. Çünkü üretmeyen ya da ürettiğinden daha fazlasını dışarıdan alan toplumların sürdürülebilir ekonomi politikaları geliştirme şansları bulunmamaktadır. Böyle olunca da zor şartlarda dahi bir şekilde üretim yapan işletmeler yeterince güçlü olamadıklarından rekabet edememektedirler. Bu sıkıntılardan kurtulabilmenin temel olarak üç şartı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi ülke içinde son zamanlarda en büyü sorun haline gelmeye başlayan güven sorunudur. Güven sorunu beraberinde istikrar sorunun da getirmektedir. Bu nedenle her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da güven ve istikrarın yeniden sağlanması gerekir. Son zamanlarda her ne kadar “ekonomik saldırı”, “dış güçlerin oyunu” vb sözler söylense de halkın buna pek itibar etmediği anlaşılmaktadır. Eğer söylenenler itibar edilmiyorsa güven azalmış ve dolayısıyla istikrar bozulmuş demektir. Önce güven ve sonra istikrarın korunması ekonominin düzlüğe çıkabilmesinin ön şartıdır. Bunu nasıl sağlayabiliriz derseniz, hemen açıklayalım. Öncelikli olarak işletmelerin tekrar bir ivme kazanarak kapasite kullanım oranlarını artırmaları gerekir. Bunun içinde içerden ve dışarıdan bir şekilde finansman ihtiyaçları olacaktır. Çok güçlü olmayan şirketlere sahip olduğumuzdan finansman bulamadan iş yapamıyoruz. Bu zafiyet çok iyi bilindiğinde zaman zaman kullanılabilmektedir. Ekonomi politikaları belirlerken ve geliştirirken, öngörülebilir ve gerçekleştirilebilir politikalar geliştirilmelidir. Öngörü, yapılacak işlerde süreç boyunca ne tür sıkıntıların yaşanabileceğinin önceden görünebilme tutarlılığıdır. Tutarlılık arttıkça başarı artacaktır. Bunlar yapılırken kesinlikle şeffaflıktan uzaklaşmamak gerekir. Şeffaf olunmayan alanlarda güvenirlik azalır. Bunun içinde kurumların bağımsızlıklarının korunması ve serbest piyasa ilkelerine mümkün olduğunca uyulmalıdır. İlkelerde görülecek sapmalar önceleri basit ve önemsizmiş gibi gözükse de zamanla bunların basit olmayan çok önemli olaylar olduğunu görebiliriz. İkinci şart ise bankacılık yapısında gerekli düzenlemelerin yapılmasıdır. Bankalar firmalar kredi verirken geri ödenmeyecek olan kredi vermekten kaçınmalıdırlar. Şimdi hemen ‘böyle şey olur mu? Bankalar geri alamayacakları kredileri neden öderler?’ Sorular doğru ancak gerçek hayatta bu ifade edildiği gibi kolay olmuyor. Ekonomi haberlerini izlerseniz zaman zaman bazı bankaların borçlarını sattıklarını okursunuz. 200 milyarlık borcu 2-3 milyar gibi oldukça düşük bir fiyata satarlar. Bunlar bizlere ek yük olarak gelmektedir. Bu tür olumsuzluklardan bankaları kurtarmak gerekir. Ancak bunları halka yıkmak yerine daha akılcı değerlendirmek mümkün. Böylece gerçek anlamda yatırım yapacak olanlara taze kredi finansmanı sağlanabilecektir. Böylece daha sağlıklı büyüme süreci yeniden başlatılabilecektir. Üçüncü şart ise politika belirlerken günübirlik politikalardan uzaklaşarak kalıcı ve belirleyici politikalar üzerinde durulmalıdır. Özellikle Avrupa Birliği ile ilişkilere önem verilmelidir. AB ile olan ilişkilerimizde yaşanacak olumsuzluklar kırılgan yapımızı hemen etkilemektedir. AB ile ilişkilerde iniş ve çıkışlardan ziyada daha kararlı olunması gerekir. AB dış ticaretimizde önemli bir yer tutmaktadır. Bunu sağlayabilmek için ise demokrasinin kurum ve kuralları ile gerçek anlamda uygulanması gerekir. Demokrasi yoksa hukuk olmaz, güven olmaz, istikrar olmaz, para olmaz ve gelecek olmaz. Özellikle AB’den ülkemizde gelecek ya da gelmesi muhtemel yatırımların artırılabilmesi ya da miktarının korunabilmesi için demokrasinin uygulanması gerekir. Buraya gelecek olan yabancı yatırımcıların akıllarında hukuk ve gelecek adına hiçbir çekincelerinin olmaması gerekir. Son olarak şunu belirtmekte fayda görüyorum. Eğer Merkez Bankasının belirttiği gibi sorun yapısal ile çözüm de kesinlikle yapısaldır. Türk ekonomisinin dışa bağımlılığının sıfırlanması gibi bir şey söz konusu değildir. Ancak özellikle temel maddelerin ülkemizde üretilmesi için gayretler sarf edilebilir. Buna ek olarak cari açıksız bir kalkınmadan bahsetmek bizim gibi ülkeler için söz konusu dahi olamaz. Daha gerçekçi ve akılcı politikaların geliştirilmesi gerekir. Elbette burada şunu da hatırlatmakta fayda vardır; ülke için uygun ve güzel politikaların üretilmesi olumludur ancak uygulanmadıkça anlamsızdır. Ülke ekonomisinin sadece küçülmesi değil beraberinde getireceği daha büyük sıkıntılardan kurtulabilmek için ekonominin daha fazla küçülmesine imkân sağlayabilecek olan gelişmelere izin verilmemesi gerekir. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Cumhurbaşkanlığı Sistemi ve Tarım Sektörü - 10/07/2020 |
Cumhurbaşkanlığı Sistemi ve Tarım Sektörü |
Salgının çalışma yaşamına etkileri: Covid-19 İşçileri Nasıl Etkiledi? - 10/07/2020 |
Salgının çalışma yaşamına etkileri: Covid-19 İşçileri Nasıl Etkiledi? |
İngiltere'nin Koronavirüs Raporu - 16/03/2020 |
İngiltere'nin Koronavirüs Raporu |
Suriye Çalıştayı - 20/12/2019 |
Suriye Çalıştayı |
At, Katır ve Eşek Eti İthali - 18/12/2019 |
At, Katır ve Eşek Eti İthali |
Bu kadar harcama ile nereye? - 17/12/2019 |
Bu kadar harcama ile nereye? |
Dipsiz Gölün Dibini Bulmak - 25/11/2019 |
Dipsiz Gölün Dibini Bulmak |
Esat ve Barzani Anlaşması Ne Getirir Ne Götürür? - 16/10/2019 |
Esat ve Barzani Anlaşması Ne Getirir Ne Götürür? |
CHP’nin Önerisi Ne kadar Gerçekçi - 10/10/2019 |
CHP’nin Önerisi Ne kadar Gerçekçi |
Devamı |